Anayasa Mahkemesi, yeni üniversiteler kurulmasına ilişkin düzenlemeyi iptal etmedi

Anayasa Mahkemesi, yeni üniversiteler kurulmasına ilişkin düzenlemeyi iptal etmedi

Anayasa Mahkemesi, yeni üniversiteler kurulmasına ilişkin düzenlemeyi iptal etmedi

Anayasa Mahkemesi, yeni üniversiteler kurulmasına ilişkin düzenlemeyi iptal etmedi

Anayasa Mahkemesi, yeni üniversiteler kurulmasına ilişkin düzenlemeyi iptal etmedi

Anayasa Mahkemesi, yeni üniversiteler kurulmasına ilişkin düzenlemeyi iptal etmedi

Anayasa Mahkemesi, mevcut üniversitelerin, adları ve bağlantıları değiştirilmek suretiyle yeni üniversiteler kurulmasına ilişkin düzenlemenin iptali istemiyle yapılan başvuruyu reddetti. 

İptal talebinin gerekçesi ile Mahkemenin talebe ilişkin değerlendirmesi aşağıda yer almaktadır.

İptal Taleplerinin Gerekçesi

Başvuru kararında özetle; dava konusu kurallarla, mevcut üniversitelere bağlı bazı fakülte, yüksekokul, enstitü ve konservatuvarlarm yeni kurulan üniversitelere bağlandığı, bir üniversitenin bölümlerinin ayrılarak başka bir üniversite oluşturulmasının bilim özgürlüğüne doğrudan bir müdahale niteliğinde olduğu, sistematik yorum gereği bilim özgürlüğü eğitim özgürlüğüne ve üniversitelere dair düzenlemelerle birlikte yorumlandığında bu özgürlüğe getirilecek sınırlamaların Anayasa’da güvence altına alman temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma rejimine göre değerlendirilmesi gerektiği, bu bağlamda Anayasa5da bilimsel araştırma ve yayında bulunma hakkına getirilen tek sınırlamanın 27. maddenin ikinci fıkrasında yer alan bilim ve sanatı yayma hakkının Anayasa’nm 1., 2. ve 3. maddeleri hükümlerinin değiştirilmesini sağlamak amacıyla kullanılamayacağına ilişkin hüküm olduğu, üniversitelerin bu niteliği taşıyabilmesinin ancak bilimsel özerkliğe sahip olmasıyla mümkün olduğu, Anayasa’nm 130. maddesinin birinci fıkrasında üniversitelerin taşıması gereken zorunlu niteliklerin değişik birimlerden oluşmak, kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olmak, devlet tarafından ve kanunla kurulmak şeklinde belirlendiği, bir yapının kanun ile kurulup adına üniversite denmesiyle o yapının üniversite niteliği taşımayacağı, dava konusu kurallarla üniversitelerin bölünerek, diğer bir ifadeyle nitelikleri değiştirilerek sahip olduğu köklü üniversite özelliklerinin yok edildiği, ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunan üniversitelerin yok edilmesinde kamu yararının bulunmadığı, Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından belirlenen ilkeler de gözetildiğinde üniversitelerin kanunla kurulması hakkmdaki ilkenin aynı zamanda yasama organının istediği üniversiteyi istediği zaman kapatabileceği ya da üniversitenin bazı fakülte, bölüm ve enstitülerini tüm öğretim üyeleri, personeli ve öğrencileriyle birlikte başka üniversitelere nakledebileceği anlamına gelmediği, bu tür müdahalelerin üniversite özerkliğini ortadan kaldırdığı belirtilerek kuralların Anayasa’nın 27. ve 130. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

Dava konusu kuralların yer aldığı 7141 sayılı Kanun’la yeni üniversiteler kurulmuş ve bu yeni üniversitelerin hangi fakülte, yüksekokul, enstitü ve konservatuvarlardan oluşacağı belirlenmiştir. Dava konusu kurallarla ise hâlihazırda var olan bazı üniversitelerin bünyelerinde bulunan fakülte, yüksekokul, enstitü ve konservatuvarlarm bağlantıları veya ad ve bağlantıları değiştirilmek suretiyle, yeni kumlan üniversitelere bağlanması öngörülmektedir.

Anayasa’nm 27. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir” denilmek suretiyle bilim ve sanat özgürlüğü güvenceye bağlanmıştır. Bu kapsamda akademik personelin de her türlü bilimsel çalışma yaparak bunları serbestçe öğrenme, öğretme, açıklayıp yayabilme ve her türlü araştırmayı yapabilme hakkına sahip olduğunda kuşku yoktur.

Anayasa’nm yükseköğretim kurumlarım düzenleyen 130. maddesinin birinci fıkrasında “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur. üçüncü fıkrasında “Kanun, üniversitelerin ülke sathına dengeli bir biçimde yayılmasını gözetir. dördüncü fıkrasında “Üniversiteler ile öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilirler. Ancak, bu yetki, Devletin varlığı ve bağımsızlığı ve milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği aleyhinde faaliyette bulunma serbestliği vermez. dokuzuncu fıkrasında “Yükseköğretim burumlarının kuruluş ve organları ile işleyişleri ve bunların seçimleri, görev, yetki ve sorumlulukları üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkını kullanma usulleri, ... öğrenimin ve öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine göre yürütülmesi, ... kanunla düzenlenirhükümleri yer almakta ve madde gerekçesinde kanuna bırakılan konuların bilimsel özerklik ilkesi gözönünde bulundurularak düzenlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

Bilimsel özerklik, bilimsel çalışmaların üniversite ortamında yürütülebilmesinin olmazsa olmaz koşulu olup üniversite mensuplarının ekonomik ve siyasi yönden nüfuz sahibi bulunan kişi ve kuramların baskısı, yönlendirmesi olmadan ve toplumda hâkim olan düşünce ve kabuller doğrultusunda sonuçlara varmak gibi bir zorunluluk hissetmeden sadece bilimsel ölçütler ve etik kurallar çerçevesinde eğitim, öğretim, araştırma ve yayın yapabilme imkânlarına sahip bulunmalarım ifade etmektedir (AYM, E.2017/33, K.2019/20,10/4/2019, § 70). Bu bağlamda bilimsel özerklik, akademide görev yapanların bilim özgürlüğü şeklinde ifade edilen akademik özgürlük kavramını da kapsayan ve akademik personelin her türlü bilimsel çalışma yaparak bunları yayabildiği özgür bir ortamda bulunmasını ifade eden daha geniş bir kavram şeklinde anlaşılmaktadır (AYM, E.2017/156, K.2019/37, 15/5/2019, § 24). Üniversitelerin bilimsel özerkliği; üniversitelerde yürütülen eğitim, araştırma, yayın ve benzeri etkinliklerin planlanması, düzenlenmesi ve icra edilmesi aşamalarında yönetim yetkisinin serbestçe kullanılabilmesini, belirtilen faaliyetlerle ilgili üniversite kaynaklarının kullanımına yönelik kararların üniversite yönetim organlarınca serbestçe alınabilmesini gerektirmektedir (AYM, E.2015/61, K.2016/172, 2/11/2016, § 43).

1961 Anayasası’nın 120. maddesinde üniversitelerin bilimsel ve idari özerkliğinden söz edilmesine karşılık 1982 Anayasasının 130. maddesinde üniversitelerin sadece bilimsel özerkliğe sahip olduğu belirtilmiş ise de bilimsel özerkliğin idari özerkliği de gerektirdiği ve bu iki ilkenin birbirini tamamladığı açıktır. Nitekim Anayasa’mn 130. maddesinde üniversitelerin bilimsel özerkliğinin vurgulanmasının yanında üniversitelerin idari özerkliğini sağlamaya yönelik bazı güvencelere de yer verilmiştir.

Anayasa’nın 130. maddesinin birinci fıkrasında, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak tanımlanması ve bunların ancak devlet tarafından kanunla kurulabileceklerinin hükme bağlanması ile güdülen amacın siyasal çevrelerin ve değişik baskı gruplarının üniversite çalışmaları ile eğitim ve öğretimi etki altında tutabilme yolunu kapatmak ve bu çalışmaların bilimsel gerekler ve gereksinmelerden başka herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi akademik özgürlüğü açıkça düzenlememekle birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), önüne gelen başvurular bağlamında bu özgürlüğü Sözleşme’nin ifade hürriyetini düzenleyen 10. maddesi bağlamında değerlendirmektedir. AİHM Mustafa Erdoğan ve diğerleri/Türkiye kararında açık bir şekilde ayrı bir akademik özgürlük alanının var olduğunu ifade etmektedir. Anılan kararda AİHM, akademik özgürlüğün ve akademik çalışmaların önemini vurgulamış; araştırma ve eğitimde akademik özgürlüğün ifade ve eylem özgürlüğünü, bilgi yayma özgürlüğünü, araştırma yapma ve kısıtlama olmaksızın bilgi ve gerçeği kitlelere iletme özgürlüğünü güvence altına alması gerektiğini, ancak bu özgürlüğün akademik veya bilimsel araştırmayla sınırlı olmayıp aynı zamanda akademisyenlerin araştırma, meslekî uzmanlık ve yeterlilik alanlarındaki görüş ve fikirlerini -söz konusu görüş ve fikirler tartışmalı olsa veya rağbet görmese dahi- ifade etme özgürlüğünü de kapsadığım, söz konusu özgürlüğün belirli bir siyasi sistem içindeki kamu kuramlarının incelenmesini ve eleştirilmesini içerdiğini belirtmiştir (.Mustafa Erdoğan ve diğerleri/Türkiye, B. No: 346/04, 39779/04, 27/5/2014, § 40).

Dava konusu kuralların yer aldığı 7141 sayılı Kanun’un kabulü sürecindeki yasama belgelerinde, son yıllarda üniversitelerin görevinin farklılaşarak bölgesel kalkınma odaklı bir rol üstlendiği ve bunun yanında araştırma üniversitesi olarak bilimsel açıdan belli konularda uzmanlaşmanın sağlandığı bir modelin geliştirildiği, bu tür üniversitelerin Kalkınma Bakanlığı tarafından desteklendiği, bu çerçevede bilimsel açıdan rekabetçi, daha kapsamlı, nitelikli, belli bir akademik alanda ihtisaslaşmış üniversitelerin kurulmasının amaçlandığı belirtilmektedir. Bu belgelerde ayrıca üniversitenin yapısının küçüldükçe üretkenliğinin, bilime, ülke stratejisine ve ekonomisine katkısının arttığı, üniversitelerin büyüklüğünün belli bir seviyede tutulmasının iletişimin kopmaması, bilimsel çalışmalardaki grup dinamiği ile sosyal paylaşımların devam etmesi bakımından önemli olduğu, köklü üniversitelerin yeni kurulan üniversitelere tecrübe, donanım ve kadro konularında katkıda bulunduğu, bu anlayışın küresel rekabete açık, ihtiyaca cevap verebilecek tematik üniversiteler kurulmasında da devam etmesi gerektiği ifade edilmiştir. Kanun koyucunun bu amaçları gerçekleştirmeye yönelik olarak 7141 sayılı Kanun’la yeni üniversiteler kurduğu ve hâlihazırda büyüklüğü belli bir seviyeye ulaşmış üniversitelerdeki fakülte, yüksekokul, enstitü ve konservatuvarların bağlantılarını veya ad ve bağlantılarını değiştirmek suretiyle yeni kurulan üniversitelere bağladığı anlaşılmaktadır.

Kanun koyucunun yükseköğretimin Anayasa’da belirtilen ilkeler doğrultusunda geliştirilmesi bağlamında yükseköğretim hayatına etkinlik kazandırmak ve eğitim sorunlarına çözüm bulmak amacıyla, öğrenci sayısı, öğretim üyesi sayısı ve bölgesel ihtiyaçları da dikkate alarak takdir yetkisi kapsamında düzenlediği dava konusu kuralların üniversitelerin bilimsel verileri yaymak, ulusal alanda gelişime ve kalkınmaya destek olmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek gibi görevlerini yerine getirmesini engellediği söylenemeyeceği gibi üniversitelerin bilimsel özerkliği kapsamında üniversitelerde yürütülen eğitim, araştırma, yayın ve benzeri etkinliklerin planlanması, düzenlenmesi ve icra edilmesi aşamalarında yönetim yetkisinin serbestçe kullanılabilmesini, belirtilen faaliyetlerle ilgili üniversite kaynaklarının kullanımına yönelik kararların üniversite yönetim organlarınca serbestçe alınabilmesini engellediği de ileri sürülemez. Ayrıca kuralların üniversitelerin bilimsel özerkliği kapsamında üniversite mensuplarının ekonomik ve siyasi yönden nüfuz sahibi bulunan kişi ve kuramların baskısı, yönlendirmesi olmadan ve toplumda hâkim olan düşünce ve kabuller doğrultusunda sonuçlara varmak gibi bir zorunluluk hissetmeden sadece bilimsel ölçütler ve etik kurallar çerçevesinde eğitim, öğretim, araştırma ve yayın yapabilme imkânlarını kısıtladığından da söz edilemez.

Öte yandan kurallarla yasama belgelerinde ifade edildiği gibi aynı nitelikteki eğitim birimleri olan mimarlık, mühendislik ve teknik bilimler meslek yüksekokulları bir araya toplanarak teknik üniversiteler; tıp, diş hekimliği, sağlık hizmetleriyle ilgili meslek yüksekokulları bir araya getirilerek sağlık bilimleri üniversiteleri; spor bilimleri, teknoloji bilimleri ve turizm fakülteleri bir araya toplanarak uygulamalı bilimler üniversitelerinin oluşturulmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla bölgesel ihtiyaçlar dikkate alınmak suretiyle belli bir alanda üniversitelerin uzmanlaşmasını sağlamaya yönelik kuralların bu yönüyle de bilimsel özerkliği ihlal ettiği söylenemez.

Ayrıca üniversitelerde öğretim elemanlarının gerek bilginin üretimi gerekse dağıtımı aşamasında bilim özgürlüğü ve bilimsel özerklik kapsamında koruma alanına sahip olması gerekir. Dava konusu kurallarla fakülte ve yüksekokullarda görev yapmakta olan öğretim elemanlarının görev yapmakta olduğu fakülte ve yüksekokulların yeni kurulan üniversitelere bağlanması durumunda bu yeni üniversitelerde bilim özgürlüğü ve bilimsel özerklik kapsamında koruma alanına sahip olmaya devam edeceğinde kuşku yoktur. Bu bağlamda kurallar; öğretim elemanlarının yeni kurulan üniversitelerde, bilim özgürlüğü ve bilimsel özerklik kapsamında kanunlarda belirtilen amaç ve ilkelere uygun biçimde önlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim-öğretim ve uygulamalı çalışmalar yapma, proje hazırlıklarını ve seminerleri yönetme, bilimsel araştırmalar ve yayınlar yapma, öğrenci yetiştirme, öğrencilere rehberlik etme şeklindeki faaliyetlere devam etmesine engel olmamaktadır. Dolayısıyla kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamındaki kuralların bilim özgürlüğü ve bilimsel özerkliğe aykırı bir yönü bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 27. ve 130. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.

Kararın tamamını okumak için tıklayınız

YORUM EKLE