SGK Kontrol Memuru Raporu esas alınarak yetim aylığı kesilebilir mi?

SGK Kontrol Memuru Raporu esas alınarak yetim aylığı kesilebilir mi?

SGK Kontrol Memuru Raporu esas alınarak yetim aylığı kesilebilir mi?

SGK Kontrol Memuru Raporu esas alınarak yetim aylığı kesilebilir mi?

SGK Kontrol Memuru Raporu esas alınarak yetim aylığı kesilebilir mi?

SGK Kontrol Memuru Raporu esas alınarak yetim aylığı kesilebilir mi?

Davalı idare tarafından, gerekli araştırma ve inceleme yapılmadan, sadece sosyal güvenlik kontrol memuru tarafından davacı hakkında düzenlenen rapora istinaden davacının yetim aylığının kesilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk, davanın reddine ilişkin Mahkeme kararında ise hukuki isabet görülmediği hakkında.

T.C.

D A N I Ş T A Y

ONİKİNCİ DAİRE

Esas No : 2020/328

Karar No : 2021/956

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : ...

VEKİLİ : Av. .

TARAF (DAVALI) : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

VEKİLİ : Av. .

İSTEMİN KONUSU : Ankara 7. İdare Mahkemesinin 31/03/2017 tarih ve E:2016/3176, K:2017/1150 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :

Dava Konusu İstem : Davacının, eşinden muvazaalı boşandığından bahisle, vefat eden babasından dolayı 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu kapsamında almakta olduğu yetim aylığının 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu uyarınca kesilmesine ilişkin işlemlerin iptali ile kesilen aylıklarının ödenmesi gereken tarihlerden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: Ankara 7. İdare Mahkemesinin 17/07/2012 tarih ve E:2011/2458, K:2012/2214 sayılı kararının, Danıştay Onbirinci Dairesi'nin karar düzeltme aşamasında verdiği 15/03/2016 tarih ve E:2014/1430, K:2016/910 sayılı kararı ile bozulması üzerine, bozma kararına uyulmayarak, davacının, eşinden boşanmasına karşın birlikte yaşamlarını sürdürmeye devam ettikleri, boşanmanın, davalı Kurumdan aylık alınabilmesi için muvazaalı olarak gerçekleştirildiği anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık görülmediği gerekçesiyle, daha önce verilen ilk kararda ısrar edilerek davanın reddine karar verilmiştir.

Anılan ısrar kararının davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 29/03/2018 tarih ve E:2017/1640, K:2018/1310 sayılı kararıyla ısrar kararı onanarak,

uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmek üzere dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Davacı tarafından; Danıştay Onbirinci Dairesi'nin bozma kararının gerekçesinin yerinde olduğu, hak arama hürriyetinin ihlal edildiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına uygun şekilde sunulan belgelere ilişkin gerekli araştırmanın yapılmadığı, ispat yükünün davalıda olduğu hususunun gözardı edildiği, davalı Kurum raporunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine aykırı şekilde elde edilmiş delillerle donatıldığı, eşi ile boşandığı ve hiçbir zaman aynı adreste yaşamadığı, muvazaalı olarak boşandığına ilişkin iddiaların yersiz olduğu, hukuka aykırı olan Mahkeme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, tesis edilen dava konusu işlemde kanuna ve mevzuata aykırılık teşkil edecek bir durum bulunmadığından, usul ve yasaya uygun olan Mahkeme kararının onanması gerektiği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : 

DÜŞÜNCESİ : Davalı idare tarafından, eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun, tüm açıklığıyla ve özellikle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmekte olup, bunun için; yöntemince araştırma yapılması, tarafların göstereceği tüm kanıtların toplanması, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıklar ile kurum raporunda belirtilen komşular tespit edilerek ifadelerinin alınması, davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah senetlerinin elde edilmesi, ilgili Nüfus Müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılması, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılması, adres hareketlerinin ilgili Nüfus Müdürlüğü’nden istenilmesi, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin, hangi adreste kimin adına tesis edildiğinin saptanması, özellikle kurum raporu öncesi döneme ilişkin seçmen bilgi kayıtlarının getirtilmesi, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adreslerin dikkate alınması, boşanılan eş 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta ise, adına ödeme yapılabilecek özel olarak açılan banka hesabı bulunup bulunmadığının belirlenmesi, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölge/bölgeler yönünden geniş kapsamlı Emniyet Müdürlüğü araştırmasının yapılması, uyuşmazlık konusu dönemde boşanan eşlerin kayıtlı oldukları adresleri yönünden anılan yerde görev yapmış/yapmakta olan, mahalle/köy muhtar ve azalarından kanaat edinmeye yetecek kadarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulması, böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirilmesinden sonra elde edilecek sonuca göre işlem tesis edilmesi gerekirken, yukarıda sayılan hususlara ilişkin olarak davalı idarece gerekli araştırma ve inceleme yapılmayarak, sadece sosyal güvenlik kontrol memuru tarafından davacı hakkında düzenlenen rapora istinaden davacının yetim aylığının kesilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk, davanın reddine ilişkin Mahkeme kararında ise hukuki isabet görülmediğinden, anılan Kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince; Ankara 7. İdare Mahkemesince davanın reddi yolunda verilen 17/07/2012 tarih ve E:2011/2458, K:2012/2214 sayılı kararın bozulması yönündeki Danıştay Onbirinci Dairesinin 15/03/2016 tarih ve E:2014/1430, K:2016/910 sayılı kararına karşı, Mahkemenin 31/03/2017 tarih ve E:2016/3176, K:2017/1150 sayılı kararıyla ısrar edilmesi ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 29/03/2018 tarih ve E:2017/1640, K:2018/1310 sayılı kararıyla ısrar kararının onanarak, uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmek üzere dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmesi üzerine, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY :

Davacı, 15/10/1998 tarihinde eşinden boşanmış, 06/11/1998 tarihinde idareye başvurarak 30/10/1994 tarihinde vefat eden babasından dolayı yetim aylığı bağlanmasını talep etmiş, 01/11/1998 tarihinden itibaren davacıya yetim aylığı bağlanmıştır. Ancak davalı idareye yapılan ihbar üzerine gerçekleştirilen denetim sonucunda; davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edildiği gerekçesiyle, dava konusu işlem ile yetim aylığı kesilerek 01/11/2008-28/02/2011 tarihleri arasındaki dönem aylıklarıyla ilgili olarak davacıya 20.623,53-TL borç çıkarılması ve ödenmesinin talep edilmesi üzerine bakılan dava açılmıştır.

Sosyal güvenlik kontrol memuru tarafından davacı hakkında düzenlenen 08/10/2009 tarihli ve 671 sayılı raporda; davacının adresine gidildiğinde, site görevlisinin, davacının yaklaşık bir aydır evde olmadığını, eşinin çarşıya çıktığını beyan ederek, imza ve isminin tutanakta geçmesinden imtina ettiği; aynı adreste kapıyı açan davacının kızından dairede kimin oturduğunun sorulduğu, 9-10 yaşlarında olan kız çocuğunun, kendilerinin oturduğunu belirterek, babasının şu an evde olmadığını, babasının, dayısının yanında çalıştığını ve akşamları gelip evlerinde kaldığını beyan ettiği, çevreden alınan bilgiye göre davacının eşi ile birlikte yaşadığı, hatta boşandıklarının bile bilinmediğinin öğrenildiği, davacının Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 15/10/1998 tarih ve E:1998/907, K:1998/794 sayılı kararı ile eşinden boşandığı, ancak nüfus kayıt sisteminden yapılan incelemede, boşanma tarihinden 11 ay, 5 gün sonra 20/09/1999 tarihinde boşandığı eşi ile ortak çocuklarının doğduğu hususlarının tespit edildiği belirtilmiştir.

İNCELEMENİN KAPSAMI :

Temyiz istemine konu uyuşmazlıklarla ilgili olarak Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca verilen 12/12/2019 tarih ve E:2019/14, K:2019/6515; 26/06/2019 tarih ve E:2018/3275, K:2019/3288; 02/03/2020 tarih ve E:2019/1832, K:2020/554 sayılı kararlarda; boşanılan eşle fiilen birlikte yaşamaya kişiyi sürükleyen etkenin niteliğinin ve türünün hukuk düzeni açısından önem taşımadığı; hakkın kötüye kullanılmasının, hangi saikle ortaya çıkarsa çıksın, hukuk düzeni tarafından korunmadığı, 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre, Emekli Sandığı iştirakçisi olarak kendisine maaş bağlanan iştirakçinin ölümü üzerine, geride kalan ve henüz evlenmemiş kız çocukları ile evli olmakla birlikte daha sonra boşanan kız çocuklarına yetim aylığının bağlanmasının 5434 sayılı Kanun'un amir hükmü gereği olduğu; ancak, fiilen birlikte yaşadıkları ve evlilik birlikteliklerini devam ettirdikleri halde, yetim aylığı bağlanmasını temin için resmiyette boşanmış görünen kişilerin kanuna karşı hile yaptıklarının açık olduğu, 5434 sayılı Kanun'da, bu durumda alınması gereken önlemlere ve bu fiilin müeyyidesine yönelik açık bir düzenleme yapılmamış olmasının, bu konuda aynı alanı düzenleyen, 5510 sayılı Kanun'un 56. maddesinin uygulanmasına engel olmayacağı, aksi durumun, hukuk düzeni içerisinde korunma imkânı bulunmayan, Kanun'un öngördüğü amaca açıkça aykırı bu fiilî durumun yaptırımsız kalması anlamına geleceği gerekçesiyle, İdare Mahkemelerince davanın reddi yolunda verilen ısrar kararlarının onanmasına karar verildiği göz önüne alındığında; Dairemizce daha önce verilen kararların aksine, evli bulunulan eşten muvazaalı olarak boşanma gerekçesiyle, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu kapsamında bağlanan yetim aylığının kesilmesinde 5510 sayılı Kanun'un 56. maddesinin ikinci fıkrasındaki; "Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96’ncı madde hükümlerine göre geri alınır." hükmünün uygulanması gerekmekte olup; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 29/03/2018 tarih ve E:2017/1640, K:2018/1310 sayılı kararıyla, "uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmek üzere" Dairemize gönderilmiş olan iş bu dosyada yargısal denetim; olayda 5510 sayılı Kanun'un 56. maddesinin ikinci fıkrasındaki durumun gerçekleşip gerçekleşmediği yönünden yapılacaktır.

İLGİLİ MEVZUAT:

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun, "5434 sayılı Kanuna İlişkin Geçiş Hükümleri" başlıklı geçici 4. maddesinin 1. fıkrasında; bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 08/06/1949 tarih ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'na göre aylık, tazminat, harp malullüğü zammı, diğer ödemeler ve yardımlar ile 08/02/2006 tarih ve 5434 sayılı Kanun'un 1. maddesine göre ek ödeme verilmekte olanlara, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil, 5434 sayılı Kanun'da kendileri için belirtilmiş olan şartları haiz oldukları müddetçe bunların ödenmesine devam olunacağı, 5. fıkrasında; bu madde kapsamına girenlerin aylıkların bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil, 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı kuralına yer verilmiştir.

5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun "Dul ve Yetim Aylığı Bağlanacak Haller" başlıklı 66. maddesinin (b) fıkrasında; İştirakçilerden fiili hizmet müddetleri 10 yıl ve daha fazla olanlardan ölenlerin, ölüm tarihinde bu kanuna göre aylığa müstehak dul ve yetimlerine dul ve yetim aylıklarının bağlanacağı, aynı Kanun'un 75. maddesinde ise, kendisinden aylık bağlanacak olanların ölümü tarihinde evli bulunmayan kız çocuklarına aylık bağlanacağı; evlenme dolayısıyla aylığı kesilmiş olanlardan sonradan boşanan veya dul kalanların da eski aylıklarının bağlanarak ödeneceği, ölüm tarihinde evli olmaları sebebiyle aylık bağlanmamış kız çocuklarından bilahare boşanan veya dul kalanlara da bu tarihleri takip eden ay başından itibaren aylık bağlanacağı, bu takdirde evvelce 68. madde gereğince ölüm tarihinde müstahak dul ve yetimlere bağlanmış olan aylıklarda, bu kere aylık bağlanan çocuk da nazara alınmak suretiyle gerekirse düzeltme yapılacağı düzenlemesine yer verilmiştir.

Öte yandan, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun "Gelir ve aylık bağlanmayacak haller" başlıklı 56. maddesinin 2. fıkrasında; "Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96’ncı madde hükümlerine göre geri alınır." kuralına yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Yukarıda açık metinlerine yer verilen mevzuat hükümlerine göre, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu'na göre aylık bağlananların, gerekli şartları haiz oldukları müddetçe aylıklarının ödenmesine devam edileceği ve bunların aylıklarının kesilmesi hakkında da 5434 sayılı Kanun'da yer alan kuralların uygulanması gerekeceği açıktır.

5434 sayılı Kanun'un ilgili maddelerindeki düzenlemelerin, anılan Kanun kapsamında bulunan iştirakçilerin sosyal ve ekonomik haklarının kazanılmasına ve korunmasına yönelik düzenlemeler olduğu açık olup, kazanılmış bu hakların korunması ve devamlılığı, bu hakların kazanılması sırasında aranan hukuka uygunluk ve iyi niyet kriterinin, hakların devamlılığında da aranması şartına bağlıdır.

Boşanılan eşle fiilen birlikte yaşamaya kişiyi sürükleyen etkenin niteliği ve türü hukuk düzeni açısından önem taşımamakta, hakkın kötüye kullanılması, hangi saikle ortaya çıkarsa çıksın, hukuk düzeni tarafından korunmamaktadır.

5434 sayılı Kanun hükümlerine göre, Emekli Sandığı iştirakçisi olarak kendisine maaş bağlanan iştirakçinin ölümü üzerine, geride kalan ve henüz evlenmemiş kız çocukları ile evli olmakla birlikte daha sonra boşanan kız çocuklarına yetim aylığının bağlanması, 5434 sayılı Kanun'un amir hükmü gereğidir.

Ancak, fiilen birlikte yaşadıkları ve evlilik birlikteliklerini devam ettirdikleri halde, yetim aylığı bağlanmasını temin için resmi olarak boşanmış görünen kişilerin kanuna karşı hile yaptıkları ortadadır. 5434 sayılı Kanun'da, bu durumda alınması gereken önlemlere ve bu fiilin müeyyidesine yönelik açık bir düzenleme yapılmamış olması, bu konuda aynı alanı düzenleyen, 5510 sayılı Kanun'un 56. maddesinin uygulanmasına engel değildir. Aksi durum, hukuk düzeni içerisinde korunma imkânı bulunmayan, Kanun'un öngördüğü amaca açıkça aykırı bu fiilî durumun yaptırımsız kalması anlamına gelecektir.

Nitekim, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 56. maddesinin 2. fıkrasının Anayasa'nın 2., 5., 10., 11., 12., 17., 20., 35., 60. ve 138. maddelerine aykırılığı iddiasıyla ve itiraz yoluyla iptali istemiyle değişik iş mahkemeleri tarafından yapılan başvurulara ilişkin olarak verilen Anayasa Mahkemesi’nin 28/04/2011 tarih ve E:2009/86, K:2011/70 sayılı kararında, özetle; “...ölüm aylığını alabilmek için evli olmamak koşulunu aşmak amacıyla iyi niyete dayanmayan ve dürüst olmayan boşanma isteği ve çabası ile boşanma kararı elde edilip, buna bağlı olarak ölüm aylığı alınması, açıkça hakkın kötüye kullanılmasıdır. Hakkın kötüye kullanılması, hukuk devletinin koruması altında değerlendirilemez. Bu nedenle hakkın kötüye kullanılmasını engellemeyi amaçlayan itiraz konusu kural hukuk devletine aykırı bir düzenleme olarak görülemez. Resmî evliliği olmadan birlikte yaşayanlar ile ölüm aylığı alabilmek için hakkını kötüye kullanarak resmî evliliğini boşanma ile sonlandırıp boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşamaya devam edenler, söz konusu hakkı kullanmak bakımından eşit kabul edilemeyeceklerinden, bunlar arasında eşitlik karşılaştırması yapılamaz. Ölüm aylığı. yasa koyucunun sosyal güvenlik konusuna geniş bir yaklaşımının sonucu sigortalının ölümü ile aranan koşulların sağlanması hâlinde sigortalının geride kalan hak sahipleri açısından getirdiği bir ödemedir. İtiraz konusu kural, hak edilmediği hâlde ölüm aylığı alınarak hakkın kötüye kullanılmasına engel olma amacını taşıdığından, ölüm aylığı almayı hak edenler açısından SGK’nın mali kaynakları çerçevesinde Anayasa’nın 60. maddesinde ifade edilen güvenceyi sağlamaya çalışmanın bir gereğidir. Ölüm aylığı alabilmek için öngörülen koşulun hakkın kötüye kullanılarak sağlanmak istenmesi sosyal güvenlik hakkıyla bağdaştırılamaz” gerekçesiyle, itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2., 10. ve 60. maddelerine aykırı olmadığı; 5, 11, 12, 17, 20, 35 ve 138. maddeleri ile ilgisinin görülmediği belirtilerek, oyçokluğuyla başvuruların reddine karar verilmiştir.

Öte yandan, dava konusu işleme benzer nitelikte işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıklara ilişkin olarak verilen Yargıtay kararları da Anayasa Mahkemesi kararı ile aynı doğrultuda olup, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 05/10/2016 tarih ve E:2016/10-1244, K:2016/963, 22/10/2019 tarih ve E:2016/21-622, K:2019/1103, 22/10/2019 tarih ve E:2017/10-956, K:2019/1111, 24/10/2019 tarih ve E:2016/10-1959, K:2019/1120 sayılı kararlarında; yetim aylığının 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu uyarınca kesilmesine ilişkin Kurum işleminin 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesinin 2. fıkrasına uygun olup olmadığı ile birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ortaya konulması gerektiği vurgulandıktan sonra; bunun için de; "......... yöntemince.. araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, davacı ile boşandığı eşinin uyuşmazlık konusu dönemde yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak muhtarlıktan ikametgâh senetleri elde edilmeli, ilgili nüfus müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmî/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, boşanan eşlerin hizmet akdine bağlı olarak çalışıp çalışmadığı, çalışıyorsa kendilerine ödeme yapılması amacıyla banka hesabı bulunup bulunmadığı belirlenmeli, davacı ve boşandığı eşinin talep konusu dönemde verdikleri medula sisteminde kayıtlarda görülen adresleri de ilgili sağlık kuruluşlarından araştırılmalı, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölge yönünden uyuşmazlık konusu döneme ilişkin aydınlatıcı ve geniş kapsamlı emniyet araştırması yapılmalı, anılan adreslerde muhtar ve azalarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı..." gerekçelerine yer verilmiş olup; “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Bakılan olayda, davacının eşinden (muvazaalı) boşandığı halde eylemli olarak birlikte yaşadığı ileri sürülen uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması açısından davalı idarece;

Davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerine ilişkin olarak muhtarlıktan ikametgah belgelerinin elde edilmesi, ilgili nüfus müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılması, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin, hangi adreste kimin adına tesis edildiğinin saptanması, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılması, adres hareketlerinin ilgili nüfus müdürlüğü’nden istenilmesi, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölge ya da bölgeler yönünden geniş kapsamlı Emniyet Müdürlüğü araştırmasının yapılması;

Özellikle kurum raporu öncesi döneme ilişkin seçmen bilgi kayıtlarının getirtilmesi, varsa çalışmaları nedeniyle resmi veya özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adreslerin dikkate alınması; tarafların göstereceği tüm kanıtların toplanması, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıklar ile kurum raporunda belirtilen komşular tespit edilerek ifadelerinin alınması; boşanılan eş 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta ise, adına ödeme yapılabilecek özel olarak açılan banka hesabı bulunup bulunmadığının tespit edilmesi ve bu şekilde, “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin toplanan kanıtlar kapsamında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre işlem tesis edilmesi gerekmektedir.

Bu duruma göre; davalı idare tarafından, yukarıda belirtilen hususlara ilişkin olarak gerekli araştırma ve inceleme yapılmadan, sadece sosyal güvenlik kontrol memuru tarafından davacı hakkında düzenlenen 08/10/2009 tarih ve 671 sayılı rapora istinaden davacının yetim aylığının kesilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk, davanın reddine ilişkin Mahkeme kararında ise hukuki isabet görülmemiştir.

KARAR SONUCU :

Açıklanan nedenlerle;

2577 sayılı Kanun'un 49. maddesine uygun bulunan davacının temyiz isteminin kabulüne,

Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin temyize konu Ankara 7. İdare Mahkemesinin 31/03/2017 tarih ve E:2016/3176, K:2017/1150 sayılı kararının BOZULMASINA,

Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,

2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 24/02/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

YORUM EKLE