mobbing davalarında hizmet kusuru görev kusuru ayrımı

mobbing davalarında hizmet kusuru görev kusuru ayrımı

mobbing davalarında hizmet kusuru görev kusuru ayrımı

mobbing davalarında hizmet kusuru görev kusuru ayrımı

mobbing davalarında hizmet kusuru görev kusuru ayrımı

Danıştay 8. Daire Başkanlığı         2020/3456 E.  ,  2021/3660 K.

"İçtihat Metni"

T.C.

D A N I Ş T A Y

SEKİZİNCİ DAİRE

Esas No : 2020/3456

Karar No : 2021/3660

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : …

Vekili : Av. …

Karşı Taraf (Davalı) : … Üniversitesi Rektörlüğü

Vekili : Av. …

İstemin Özeti : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi : …

Düşüncesi : İdare Mahkemesi kararının açıklama ile onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

Dava, … Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı'nda öğretim üyesi olan davacı tarafından, hakkında açılan disiplin soruşturmaları nedeniyle baskı, taciz ve prestij kaybına uğradığından bahisle 45.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince, davacının, Üniversite tarafından verilen kınama cezasının kaldırılması talebiyle yaptığı başvurusu üzerine Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı Yüksek Disiplin Kurulu'nca cezanın kaldırılmasına karar verildiği, dolayısıyla söz konusu disiplin cezası nedeniyle oluşmuş bir manevi zararından bahsedilemeyeceği, bahsi geçen disiplin soruşturmasının Hematoloji Bilim Dalında görevli diğer öğretim üyelerinin şikayetleri üzerine başlatıldığı, şikayetler üzerine söz konusu iddiaları araştırmanın davalı idarenin bir görevi olduğu, bu nedenle, idarenin yasal olarak yükümlü olduğu görevini yapması nedeniyle idareye atfedilebilecek bir hizmet kusurunun varlığından söz edilemeyeceği; diğer taraftan, şikayetçi olan ve davacı tarafından da tazminatın kendilerine rücu edilmesini istediği şahıslara karşı adli yargıda tazminat davası açma yolunun açık olduğu, manevi tazminata hükmedilebilmesi için şartların gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından anılan kararın temyiz edilmesi üzerine, bu kararın Dairemizin 23/02/2016 tarih ve E:2015/14617, K:2016/1620 sayılı kararı ile onandığı, yine Dairemizin 20/12/2017 tarih ve E:2016/7501, K:2017/9581 sayılı kararı ile davacı tarafından yapılan karar düzeltme istemi kabul edilerek, davacı tarafından psikolojik baskı ve taciz aracı olarak kullanıldığı, haksız ve yersiz olduğu iddia edilen soruşturmalara ilişkin süreçlerin ayrı ayrı irdelenmek suretiyle haklı bir nedene dayanıp dayanmadığının tespiti yapılıp, söz konusu soruşturmaların ve verilen cezaların amacı dışında uygulandığının tespitinin yapılması halinde ise, manevi zararın şartlarının oluşup oluşmadığının değerlendirmesi yapılarak bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle anılan Mahkeme kararı bozulmuştur.

Mahkeme tarafından Dairemiz bozma kararına uyulmadığı belirtilerek verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile bahsi geçen disiplin soruşturmalarının … Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Hematoloji Bilim Dalında görevli diğer öğretim üyelerinin şikayetleri üzerine başlatıldığı, şikayetler üzerine söz konusu iddiaları araştırmanın davalı idarenin bir görevi olduğu, açılan bütün soruşturmalarda davacıya ceza verilmediği, bu hususun da, söz konusu disiplin soruşturmalarının sistematik olarak ve davacıyı yıldırma amaçlı açılmadığının göstergesi olduğu, dolayısıyla, idarenin yasal olarak yükümlü olduğu görevini yapması nedeniyle idareye atfedilebilecek bir hizmet kusurunun varlığından söz edilemeyeceği, diğer taraftan, şikayetçi olan ve davacı tarafından da tazminatın kendilerine rücu edilmesini istediği şahıslar ile soruşturmacı ve disiplin amirlerine karşı kişisel kusurları nedeniyle adli yargıda tazminat davası açma yolunun açık olduğu, davacının bu amaçla açtığı bazı davaların adli yargıda derdest olduğu, manevi tazminata hükmedilebilmesi için şartların gerçekleşmediği anlaşıldığı, bu nedenlerle davacının manevi tazminat isteminde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından yapılan temyiz istemi üzerine İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 31/10/2019 tarih ve E:2018/2675, K:2019/4905 sayılı kararı'nda, İdare Mahkemesinin temyize konu son kararının Dairemiz bozma gerekçesi doğrultusunda, sadece kınama cezası ve buna ilişkin soruşturma değil, davacı hakkındaki bütün soruşturmalar ve cezalar dikkate alınarak verilmiş olduğu belirtilerek kararın şeklen ısrar kararı gibi gözükmekle birlikte, ısrar kararı niteliğinde bulunmadığı, Kurulun görevine girmediği sonucuna varılarak, temyiz incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderildiği anlaşılmaktadır.

Anayasa'nın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, aynı maddenin son fıkrasında, idarenin eylem ve işlemlerinden doğan (maddi ve manevi) zararı ödemekle yükümlü olduğu, 129. maddesinin 5. fıkrasında ise memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceği hükümleri yer almaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu tarafından 2010 yılında hazırlanan "İşyerinde Psikolojik Taciz (Mobbing) ve Çözüm Önerileri" başlıklı raporda; mobbing, sistemli bir şekilde; süreklilik arzeden bir sıklıkta çalışanı sindirme maksadı ile kişinin özgüvenine uygulanan psikolojik ve hatta fiziksel saldırgan davranışları ifade etiiği, başka bir ifadeyle işyerinde bir kişinin veya birkaç kişinin, istenmeyen kişi olarak ilan ettikleri bir kişiyi dışlayarak sözlü ya da fiziksel tacizde bulunarak mutlak itaate zorlamak, yıldırmak ve bezdirmek şeklinde tanımlanmıştır.

11/03/2011 tarih ve 27879 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren "İşyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi" başlıklı 2011/2 sayılı Başbakanlık Genelgesi'nde; kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör işyerlerinde gerçekleşen psikolojik tacizin, çalışanların itibarını ve onurunu zedelediği, verimliliğini azalttığı ve sağlığını kaybetmesine neden olarak çalışma hayatını olumsuz etkilediği, söz konusu psikolojik tacizin kasıtlı ve sistematik olarak belirli bir süre çalışanın aşağılanması, küçümsenmesi, dışlanması, kişiliğinin ve saygınlığının zedelenmesi, kötü muameleye tabi tutulması, yıldırılması ve benzeri şekillerde ortaya çıktığı, psikolojik tacizin önlenmesinin gerek iş sağlığı ve güvenliği, gerekse çalışma barışının geliştirilmesi açısından çok önemli olduğu vurgulanmaktadır.

Bu noktada, davacının hakkında açıldığını belirttiği disiplin soruşturmaları nedeniyle baskı, taciz ve prestij kaybına uğradığına ilişkin iddiaların açıklığa kavuşturulabilmesi için Bilim Dalında açılan bu disiplin soruşturmalarının, hizmet kusurundan mı yoksa hizmetten ayrılabilen kişisel kusurdan mı kaynaklandığı hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Bilindiği üzere, görev kusuru daha çok kamu görevlisinin görevinden ayrılamayan kişisel kusuru olarak kendini göstermekte olup; sözü edilen bu kişisel kusur, görev içinde ve dolayısıyla idarenin ajanına yüklediği ödev yetki ve araçlarla işlenmektedir. Kişisel kusurda ise; kamu görevlisinin eyleminde açıkça ve kolayca görevinden ayrılabilen tasarruf ve hatalar görülür. Bir başka deyişle, kişisel kusurda idare nam ve hesabına hareket eden bir kamu görevlisinin idareye atıf ve izafe olunacak yerde, doğrudan doğruya kendi şahsına isnat olunan ve kişisel sorumluluğunu intaç eden hukuka aykırı eylem ve işlemleri belirgindir ve burada kamu görevlisi zarar doğurucu eylemini kamusal görevin yerine getirilmesi saiki ile ancak salt kişisel kusuru ile işlemektedir.

Hizmet kusurunda ise; idarenin kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen ve idare ajanının kişisel kusurundan ayrılabilen idari işlem ve eylemlerden kaynaklı zararları tazminle yükümlü olduğu, süreklilik arzeden ve sıklıkla çalışanı sindirmeye yönelik idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararların, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru ilkeleri gereği tazmin edilmesi gerektiği tartışmasızdır.

Ayrıca, eylem ve işlemlerin çalışanın yaşamına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşmasına rağmen psikolojik taciz mahiyetindeki davranışların oluşmaması için kamusal makamlar tarafından etkili önlemlerin alınmaması suretiyle idarenin gerekli denetim ve gözetim görevini yerine getirmemesi halinde de, hizmet kusuru sorumluluğu çerçevesinde ve kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında idarece uğranılan zararın tazmini gerektiği açıktır. Ancak, idare ajanının hizmetinden ayrılabilen kişisel eylem ve davranışlarının idari eylem ve işlem sayılmadığı açık olup, çalışanın aşağılanması, saygınlığının zedelenmesine yol açacak söz ve eylemlerde bulunulması gibi hallerde doğrudan bu eylemler nedeniyle adli yargıda dava açılabileceği tabidir.

Bir başka anlatımla; kamu kurum ve kuruluşlarında psikolojik tacizin( mobbing) görülüş şekilleri dikkate alındığında; ilgililerin mobbinge maruz kaldıkları yolundaki iddiaları, psikolojik tacizin kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanın aşağılanması, küçümsenmesi, dışlanması, kişiliğinin ve saygınlığının zedelenmesi, çalışma hayatı içerisinde rencide edilmesi suretiyle doğrudan kamu görevlisinin kişisel davranışlarıyla gerçekleşmesi halinde, kişisel kusur kapsamında doğrudan kamu görevlisi aleyhine açılacak tazminat davaları adli yargıda; kurum ve kuruluşlar içerisindeki hiyerarşi ilişkisinden kaynaklı olarak kamu görevlisi tarafından, görev ve yetkisinde olan idari işlemlerin hukuka aykırı olarak tesisi suretiyle (hukuka aykırı olarak verilen ve süreklilik arz eden disiplin cezaları, atama, atamama ve nakile ilişkin işlemler, ders görevlendirmesine yönelik tesis edilen işlemler, geçici görevlendirme vb.) çalışanın baskı altına alınarak yıldırılması halinde görev kusuru kapsamında doğrudan idare aleyhine idari yargıda açılacak tazminat davaları ise idari yargıda görülecektir.

Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 19/06/2013 tarih ve E:2014/4-110, K: 2015/2600 sayılı kararında da, kişisel kusura dayanan ve kamu görevlilerine karşı açılan davalarının görüm ve çözüm yerinin adli yargı olduğu tespiti yapılmıştır.

Diğer taraftan idarenin hukuki sorumluluğu, kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile bireyler arasında bireyler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı maddi zararlar yanında manevi zararların da idarece tazmin edilmesini sağlayan bir hukuksal kurumdur. Bu kurum, kamusal faaliyetler nedeniyle bireylerin malvarlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da çoğalma olanağından yoksunluğun giderilebilmesini, yine bu şekilde oluşan manevi zararların karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine almaktadır.

Manevi tazminat, idarenin bir işlemi veya eylemi nedeniyle kişilerin manevi değerlerinde bir eksilme durumunda duyulan acı, üzüntü ve sarsıntının giderilmesi aracıdır. Bir başka anlatımla; manevi tazminat, idarenin mali sorumluluğuna gidilmesi suretiyle duyulan acı ve üzüntünün kısmen de olsa maddi edimlerle telafi edilmesidir. Manevi zarar ise kişinin şahıs varlığında iradesi dışında meydana gelen eksilme olup; kişinin kendisinin veya yakınlarının şan, şeref, kişilik hakları ve vücut bütünlüğüne yönelik eylem ve işlemler nedeniyle duyduğu derin ruhsal ve bedensel acı, üzüntü olarak tanımlanmaktadır. Kişilerin manevi varlıklarında oluşan eksilmeyi ifade eden manevi zararın tazmin edilebilmesi için; şeref, haysiyet, kişilik hakları veya vücut bütünlüğüne yönelmiş bir saldırının varlığı gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesinden, … Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi olan davacının, Anabilim Dalı Başkanı olduğu dönemde hakkında idarece soruşturmalar açıldığı, bunların bazılarının mükerrer soruşturmalar olduğu, bu soruşturmaların üçü neticesinde hakkında ceza tayinine gerek olmadığına karar verildiği, bir soruşturma neticesinde kınama cezası ile; başka bir soruşturma kapsamında yönetim görevinden ayırma cezası ile tecziye edildiği, yönetimden ayırma cezası sebebiyle altı ay görevinden uzak kaldığı, bu cezalara itiraz ettiği ve Yükseköğretim Kurulunca itirazlarının kabul edilerek cezaların kaldırıldığı, bu süreçte yaşadığını iddia ettiği taciz sebebiyle prestij kaybına uğradığı, sağlığının bozulduğu, idarenin söz konusu bu tutumu sebebiyle manevi zarara uğradığını, zararının tazmin edilerek ilgili kişilere rücu edilmesi talebiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlıkta, davalı idare tarafından davacıya yazılan 10/10/2012 ve 22/10/2012 tarihli yazılar ile … Ek Hizmet Binasında bulunan İç Hastalıkları Anabilim Dalına bağlı Endokrinoloji, Nefroloji, Gastroenteroloji ve Geriatri Polikliniklerine öğretim elemanı göndermeyerek poliklinik hizmetlerinin aksamasına yol açtığı gerekçesi ile mağduriyetlerin giderilmesinin istendiği, hakkında yapılan soruşturma neticesinde verilen emir ve görevleri kasten yapmadığı gerekçesi ile yönetimden ayırma cezası ile tecziye edildiği, yapılan itiraz üzerine Yüksek Disiplin Kurulu'nun 27/06/2013 kararı ile verilen emirlerin kasıtlı olarak yerine getirilmemesi gibi bir durumun olmadığı, dolayısıyla isnat edilen suçun oluşmadığı gerekçesi ile söz konusu cezanın kaldırıldığı; davacı hakkında 29/11/2012 ve 30/11/2012 tarihlerinde tebliğ edilmek istenen yazıların sekreter olmadığı gerekçesi ile alınmak istenmemesi nedeniyle iki farklı tutanak tutulduğu, bu tutanaklara dayanılarak Rektörlüğe yazılan yazılara istinaden soruşturma açılarak sonucunda 30/05/2013 tarihli yazı ile ceza tesisine yer olmadığı kararının verildiği; davacının bazı öğretim üyeleri tarafından akademik kurullarda görüşlerinin alınmadığı şeklindeki bir takım iddialar nedeniyle 23/01/2013 tarihinde soruşturma açıldığı, neticesinde somut disiplin suçu belirtilmediği gerekçesi ile cezalandırılmasının mümkün olmadığına karar verildiği; yine davacı hakkında İç Hastalıkları Anabilim Dalı toplantılarının Yükseköğretim Kurularında Akademik Kurulların Oluşturulması ve Bilimsel Denetim Yönetmeliği'nin 7. maddesine uygun olarak yapılmadığı iddiası ile soruşturma açılarak kınama cezası ile tecziye edildiği, itiraz üzerine Yüksek Disiplin Kurulu tarafından bu cezanın kaldırıldığı; davacı ile öğretim üyeleri arasında karşılıklı verilen şikayet dilekçelerine istinaden başlatılan soruşturma sonucunda Anabilim Dalının huzur, sükun ve çalışma düzenini bozduğundan bahisle kınama cezasının verildiği, bu cezanın … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile soruşturma sonucu üzerine atılı suçlamaların somut olarak ortaya konulamadığı ve şikayete konu isnatların sübuta ermediği gerekçesiyle iptal edildiği, söz konusu kararın Dairemizin 25/12/2015 tarih ve E:2015/2551, K:2015/12896 sayılı kararı ile onandığı görülmektedir. Diğer taraftan davacının, dava dilekçesinde istemde bulunduğu manevi tazminat miktarının sorumlu öğretim üyelerine rücu edilmesine ilişkin istemde yer alan bazı kişilere yönelik olarak adli yargı yerinde manevi tazminat davası açıldığı ve halen bu davaların derdest olduğu anlaşılmaktadır.

Kamu kurum ve kuruluşları mevzuat gereği yerine getirmek zorunda oldukları ödevleri kamu görevlileri vasıtasıyla yapmakta, iç düzen kuralları olan disiplin hukuku yoluyla kamu hizmetinin iyi işlemesi için kamu görevlilerince uyulması gereken kuralları ve kaçınılması gereken yasakları belirlemekte, kanunların, tüzüklerin ve yönetmeliklerin emrettiği hususları yapmadığı ileri sürülen ve bu sebeple şikayette bulunulan kamu görevlisi hakkında konu ile ilgili araştırma, inceleme ve soruşturma yaparak sonucuna göre işlem tesis etmektedir.

Davacı hakkında açılan ilk soruşturmaların idarenin, kamu hizmetinin daha etkin işlemesi ve aksamalara mahal verilmemesi maksadıyla yapıldığı, daha sonraki soruşturmaların ise Hemotoloji Bilim Dalında görevli diğer öğretim üyelerinin şikayetleri üzerine başlatıldığı, mevzuata aykırı iş ve işlemlerde bulunduğu ileri sürülen davacı hakkında harekete geçerek işlem yapmasının idarenin yasal yükümlülüğü olduğu, idarenin ödevli olduğu bir konuda hareketsiz kalması halinin idarenin hukuki sorumluluğuna yol açarak hizmet kusuruna neden olacağı, açılan soruşturmaların hepsinde ceza verilmediği, ayrıca davacı ile diğer öğretim üyeleri arasında karşılıklı olarak verilen şikayet dilekçeleri akabinde davalı idarenin ayrım yapmaksızın her iki taraf hakkında da soruşturma başlattığı da göz önüne alındığında, yasal yükümlülüğünü yerine getiren idareye atfedilebilecek bir hizmet kusurundan söz etme olanağı bulunmamaktadır.

Öte yandan davalı idarenin açmış olduğu soruşturmalar ve bir kısmında davacıya vermiş olduğu disiplin cezaları nedeniyle, davacıya psikolojik taciz yapılıp yapılmadığı hususunun yukarıda belirtilen mevzuat ve tanımlamalar ışığında değerlendirilmesinde, psikolojik tacizin varlığı için idareler tarafından çalışanını sindirmek maksadıyla sistematik ve kasıtlı olarak, düzenli bir şekilde belirli bir süre çalışanın aşağılanması, küçümsenmesi, dışlanması, kişiliğinin ve saygınlığının zedelenmesi, kötü muameleye tabi tutulması, yıldırılması ve benzeri şekillerde ortaya çıkması gerektiği; davalı idarenin davacı hakkında gerek şikayet dilekçeleri nedeniyle, şikayete konu hususları aydınlatmak amacıyla mevzuatın emri doğrultusunda kendisine yüklenen görevi yerine getirerek soruşturma açması ve delillere göre işlem tesis etmesinde, gerekse de kamu hizmetinin zamanında ve eksiksiz yürütülmesi amacına matuf olarak, bu hizmetlerin kusurlu işlemesinde dahli olan personel hakkında soruşturma açması ve neticelendirmesinde, bu soruşturmaların psikolojik taciz olarak nitelendirilmesi için içinde bulunması gereken kasıt unsuru ile süreklilik unsurunu barındırmadığı açıktır.

İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenip bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında yazılı nedenlerin bulunmasına bağlıdır.

İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe usul ve kanuna uygun olup, bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın yukarıda yer verilen açıklama ile onanmasına ve temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 08/07/2021 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

X-Dava, … Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı'nda öğretim üyesi olan davacı tarafından, hakkında açılan disiplin soruşturmaları nedeniyle baskı, taciz ve prestij kaybına uğradığından bahisle 45.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince, davacının, Üniversite tarafından verilen kınama cezasının kaldırılması talebiyle yaptığı başvurusu üzerine Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı Yüksek Disiplin Kurulu'nca cezanın kaldırılmasına karar verildiği, dolayısıyla söz konusu disiplin cezası nedeniyle oluşmuş bir manevi zararından bahsedilemeyeceği, bahsi geçen disiplin soruşturmasının Hematoloji Bilim Dalında görevli diğer öğretim üyelerinin şikayetleri üzerine başlatıldığı, şikayetler üzerine söz konusu iddiaları araştırmanın davalı idarenin bir görevi olduğu, bu nedenle, idarenin yasal olarak yükümlü olduğu görevini yapması nedeniyle idareye atfedilebilecek bir hizmet kusurunun varlığından söz edilemeyeceği; diğer taraftan, şikayetçi olan ve davacı tarafından da tazminatın kendilerine rücu edilmesini istediği şahıslara karşı adli yargıda tazminat davası açma yolunun açık olduğu, manevi tazminata hükmedilebilmesi için şartların gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından anılan kararın temyiz edilmesi üzerine, bu kararın Dairemizin 23/02/2016 tarih ve E:2015/14617, K:2016/1620 sayılı kararı ile onandığı, yine Dairemizin 20/12/2017 tarih ve E:2016/7501, K:2017/9581 sayılı kararı ile davacı tarafından yapılan karar düzeltme istemi kabul edilerek, davacı tarafından psikolojik baskı ve taciz aracı olarak kullanıldığı, haksız ve yersiz olduğu iddia edilen soruşturmalara ilişkin süreçlerin ayrı ayrı irdelenmek suretiyle haklı bir nedene dayanıp dayanmadığının tespiti yapılıp, söz konusu soruşturmaların ve verilen cezaların amacı dışında uygulandığının tespitinin yapılması halinde ise, manevi zararın şartlarının oluşup oluşmadığının değerlendirmesi yapılarak bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle anılan Mahkeme kararı bozulmuştur.

Mahkeme tarafından Dairemiz bozma kararına uyulmadığı belirtilerek verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile bahsi geçen disiplin soruşturmalarının ... Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Hematoloji Bilim Dalında görevli diğer öğretim üyelerinin şikayetleri üzerine başlatıldığı, şikayetler üzerine söz konusu iddiaları araştırmanın davalı idarenin bir görevi olduğu, açılan bütün soruşturmalarda davacıya ceza verilmediği, bu hususun da, söz konusu disiplin soruşturmalarının sistematik olarak ve davacıyı yıldırma amaçlı açılmadığının göstergesi olduğu, dolayısıyla, idarenin yasal olarak yükümlü olduğu görevini yapması nedeniyle idareye atfedilebilecek bir hizmet kusurunun varlığından söz edilemeyeceği, diğer taraftan, şikayetçi olan ve davacı tarafından da tazminatın kendilerine rücu edilmesini istediği şahıslar ile soruşturmacı ve disiplin amirlerine karşı kişisel kusurları

nedeniyle adli yargıda tazminat davası açma yolunun açık olduğu, davacının bu amaçla açtığı bazı davaların adli yargıda derdest olduğu, manevi tazminata hükmedilebilmesi için şartların gerçekleşmediğinin anlaşıldığı, bu nedenlerle davacının manevi tazminat isteminde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından yapılan temyiz istemi üzerine İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 31/10/2019 tarih ve E:2018/2675, K:2019/4905 sayılı kararı'nda, İdare Mahkemesinin temyize konu son kararının Dairemiz bozma gerekçesi doğrultusunda, sadece kınama cezası ve buna ilişkin soruşturma değil, davacı hakkındaki bütün soruşturmalar ve cezalar dikkate alınarak verilmiş olduğu belirtilerek kararın şeklen ısrar kararı gibi gözükmekle birlikte, ısrar kararı niteliğinde bulunmadığı, Kurulun görevine girmediği sonucuna varılarak, temyiz incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderildiği anlaşılmaktadır.

Psikolojik taciz iddiaları ile ilgili olarak, idari yargı yerlerince, davacı hakkında uygulanan işlemlerin gerekli ve ölçülü olup olmadığı, yapılan işlemler ile ulaşılmak istenen amacın aşılıp aşılmadığının incelenmesi gerekmektedir. Bunun sonucuna göre de işlemde idari bir kusurunun bulunmaması halinde davanın reddedilmesi, aksi takdirde işlemin amacı dışında uygulandığının tespiti halinde ise, manevi zararın şartlarının oluşup oluşmadığının ağırlık derecesi de gözetilerek değerlendirilmesi yapılmak suretiyle karar verilmesi gerekmektedir.

Uyuşmazlıkta, davacı hakkında yapılan soruşturmalar ve tesis edilen cezaların ölçülü ve gerekli olup olmadığı, davacının idari işlem veya eylemi nedeniyle bir zararın meydana gelip gelmediği hususları araştırıldıktan sonra, tesis edilen işlemlerde hizmet kusurunun varlığı ve manevi tazminatın şartlarının oluşup oluşmadığı konuları değerlendirildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Bu nedenle eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının bozulması gerektiği görüşüyle, anılan Mahkeme kararını onayan Dairemiz çoğunluk kararına katılmıyorum .

YORUM EKLE