Kamu hizmetine tahsisli servis aracında bulunan kamu görevlisinin silahlı saldırısı sonucunda oluşan zarardan idarenin sorumlu olduğu

 Kamu hizmetine tahsisli servis aracında bulunan kamu görevlisinin silahlı saldırısı sonucunda oluşan zarardan idarenin sorumlu olduğu

 Kamu hizmetine tahsisli servis aracında bulunan kamu görevlisinin silahlı saldırısı sonucunda oluşan zarardan idarenin sorumlu olduğu

 Kamu hizmetine tahsisli servis aracında bulunan kamu görevlisinin silahlı saldırısı sonucunda oluşan zarardan idarenin sorumlu olduğu

 Kamu hizmetine tahsisli servis aracında bulunan kamu görevlisinin silahlı saldırısı sonucunda oluşan zarardan idarenin sorumlu olduğu

Kamu hizmetine tahsisli servis aracında bulunan kamu görevlisinin silahlı saldırısı sonucunda oluşan zarardan idarenin sorumlu olduğu

 Kamu hizmetine tahsisli servis aracında bulunan kamu görevlisinin silahlı saldırısı sonucunda aynı serviste bulunan diğer kamu görevlisinin yaşamını yitirmesi nedeniyle uğranılan zararın görev kusuru nedeniyle idarece tazmin edilmesi gerektiği hakkında.

T.C.

D A N I Ş T A Y

ONUNCU DAİRE

Esas No : 2017/2572 Karar No : 2021/5024

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR): Kendi adına ., .'a velayeten ...

VEKİLİ : Av. ...

KARŞI TARAF (DAVALI) : Adalet Bakanlığı

VEKİLİ : Av. ...

İSTEMİN KONUSU : Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 21/06/2017 tarih ve E:2017/497, K2017/596 sayılı kararının, davacılar tarafından temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:

Dava Konusu İstem : Davacılar tarafından; yakınları .'ın Sincan Açık Ceza İnfaz Kurumunda görev yapmakta iken 22/01/2013 tarihinde Kurum tarafından tahsis edilen servis aracı ile görevine gittiği sırada başka bir infaz ve koruma memuru tarafından vurularak öldürülmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararlara karşılık olarak, eşi . için 60.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi, oğlu . için 30.000,00 TL maddi ve 15.000,00 TL manevi; aynı olayda davacılardan .'ın da ağır şekilde yaralanması nedeniyle . için 50.000,00 TL maddi, 15.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 140.000,00 TL maddi, 60.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti : Ankara 17. İdare Mahkemesinin 07/12/2016 tarih ve E:2014/785, K2016/4561 sayılı kararıyla, davacılar yakını ile davacı .'ı Kuruma ait servis aracında birlikte seyir halinde iken vuran infaz ve koruma memuru .'un memuriyete giriş sırasında almış olduğu 07/06/2005 tarihli ve 518788 numaralı Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nce düzenlenen Sağlık Kurulu Raporunda; "Gözlükle infaz koruma memuru olur" ifadesine yer verilerek, sağlık yönünden infaz ve koruma memuru olmasına engel bir halinin olmadığına karar verildiği, yine .'un 22/01/2013 tarihinde yaşanan olay tarihine kadar herhangi bir disiplin cezası almadığı, görev yaptığı dönem içerisinde psikolojik sorunları sebebiyle tedavi gördüğüne dair herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı anlaşıldığından, anılan olayın gerçekleşmesinde davalı idareye atfedilebilecek bir hizmet kusuru veya .'un fiili ile davalı idare arasında illiyet bağı bulunmaması karşısında, davalı idarenin maddi veya manevi tazminat ödemekle sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi Kararının Özeti: Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu Ankara 17. İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davacılar tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Davacılar tarafından, .'u daha önceden tanımadıkları, aralarında husumet bulunmadığı, olayın Kurum tarafından .'a verilen silah ile ve Kurum servisinde gerçekleştiği, görevin neden ve etkisiyle meydana geldiği, bu nedenle Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : Çağatay Şahin

DÜŞÜNCESİ : Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE: MADDİ OLAY:

Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Ankara 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu bünyesinde infaz ve

koruma memuru olarak görev yapan ... ’un, görev yaptığı kurumda usta

olarak çalışan . ile duygusal ilişkisi bulunduğuna dair dedikodu

niteliğindeki söylentiden dolayı kendisi hakkında soruşturma başlatıldığı düşüncesine kapıldığı, bu olay nedeniyle kendisiyle aynı kurumda infaz ve koruma memuru olarak görev yapan ... ve ... ’ün kendisi aleyhine ifade

verdiğinden şüphelendiği, bu suretle daha önceden var olan hakkında

soruşturma başlatıldığı yolundaki düşüncesinin suç tarihinden bir gün önce iyice pekiştiği, olay tarihinden önceki gece uyuyamadığı, önceden aralarında sorun bulunmasa da ... ve ...’ü öldürmeye karar verdiği ve adı geçenlerle sabah serviste beraber yolculuk yapacağını bildiği için her zamankinden farklı olarak ruhsatlı silahının dolu yedek şarjörünü de yanına aldığı, servise bindikten sonra maktullerin arka tarafında bulunan bir koltuğa oturduğu ve bir dakika içerisinde otobüs seyir halinde iken kendisine iftira edildiği anlamını içeren bir söz sarf ederek ruhsatlı silahını ateşlemek suretiyle önce yan yana oturan . ve .'ü silahla öldürdüğü, hemen akabinde, onların arkasında oturan ve iki infaz ve koruma memurunu öldürmesine sebep olan dedikodu ile hiçbir ilgisi bulunmayan, Sincan Açık Cezaevinde infaz ve koruma memuru olarak görev yapan davacılar yakını .'ı vurup öldürdüğü, .'ın yanında oturan ve aynı kampüste bulunan Vakıfbank şubesinde çalışan eşi .'ı ise 2-3 kez ateş etmek suretiyle ağır şekilde yaraladığı, hakkında yapılan ceza yargılaması sonucunda Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/12/2014 tarihli ve E:2013/153, K:2014/324 sayılı kararıyla, sanık . 'un, . ile duygusal ilişkisi bulunduğuna dair dedikodulardan dolayı hakkında soruşturma başlatıldığı ve maktüller . ve . ’ün aleyhinde ifade verdiği yolundaki düşüncelerinin kurgu, hayal ürünü olup vehim -kuruntu- arz ettiği ve üzerine atılı suçu işlediğinin sübut bulduğu gerekçesiyle 2 maktül yönünden tasarlayarak adam öldürme suçundan 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis, davacılar yakını .'ı kasten öldürme suçundan müebbet hapis, .'ı yaralamasından dolayı 14 yıl hapis cezasına mahkum edildiği anlaşılmaktadır.

Öte yandan, .’un, mesleğe girmeden önce alınan sağlık raporunda, göz dışında akıl hastalığı dahil hiçbir rahatsızlığının bulunmadığı yönünde teşhis konulmak suretiyle görevine başladığı ve yaklaşık 8 yıldır infaz ve koruma memuru olarak çalıştığı, hakkında bu süreçte herhangi bir disiplin cezası verilmediği, psikolojik açıdan rahatsız olduğunu gösteren bir tespitin de bulunmadığı, olay nedeniyle Devlet memurluğundan çıkarma cezası verildiği, olaydan sonra hakkında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesince düzenlenen 20/02/2013 tarihli raporda, "Atipik psikoz" teşhisi konulduğu, ayda bir bulunduğu kuruma en yakın Psikiyatri

Polikliniğinde ayakta kontrollerinin yapılmasının uygun olduğu yönünde görüşe yer verildiği, Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesince düzenlenen 04/06/2013 tarihli raporda ise, şizofreni tanısı konulduğu ve işlediği suçların hukuki anlam ve sonuçlarını anlayamayacak durumda olduğu, bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azaldığı yönünde kanaat bildirildiği, son olarak, ceza yargılamasının yapıldığı Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Adli Tıp Kurumundan alınan 09/06/2014 tarihli ve 2609 karar sayılı raporda, .'un cezai sorumluluğunu müessir ve kişide şuur ve hareket serbestisini ortadan kaldıracak veya azaltacak mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı ve zeka geriliğinin saptanmadığı, suçu işlediği sırada fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını idrak etme ve bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini ortadan kaldıracak boyutta bir akli arızanın içinde olduğuna delalet edecek herhangi bir tıbbi bulguya da rastlanmadığı, bu duruma göre 22/01/2013 tarihinde şahsın bulunduğu suça karşı cezai sorumluluğunun tam olduğu hususlarının mütalaa edildiği görülmektedir.

İLGİLİ MEVZUAT:

Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1 -b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.

Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları doğrudan zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davaları olup, idarenin hukuki (mali/tazmin) sorumluluğunun yargı aracılığıyla yerine getirilmesini sağlamaktadır.

İdarenin hukuki sorumluluğu, kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile bireyler arasında bireyler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı maddi ve manevi zararların idarece tazmin edilmesini sağlayan hukuksal bir kurumdur. Bu kurum, kamusal faaliyetler nedeniyle bireylerin mal varlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da artış olanağından yoksunluğun giderilebilmesi, yine bu suretle kişi varlığında oluşan manevi zararların karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine almaktadır.

İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.

Tam yargı davalarının çözümü, maddi olayın tespitini gerekli kıldığından, bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, başka bir ifadeyle zararı doğuran işlem ve/veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit etmekle yükümlü bulunmaktadır. Başka bir anlatımla, tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetimi yapılacağından, mahkemece, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Bir kamu görevlisinin, görev yerine gitmek üzere bindiği çalıştığı Kuruma ait personel servisinde seyir halinde iken, görevi nedeniyle kendisine tahsis edilen silahıyla başka bir kamu görevlisini öldürmesinden ve müteveffanın kamu görevlisi olmayan eşini yaralamasından kaynaklanan uyuşmazlıkta, idarenin sorumluluğunun belirlenmesi için, öncelikle hizmet kusuru, bu bağlamda görev kusuru ve kişisel kusur kavramlarının irdelenmesi gerekmektedir.

İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmektedir. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.

Kamu tüzel kişisi olan veya tüzel kişiliği bulunmamakla birlikte soyut bir örgüt olan idarelerin, ancak organ ve ajanları (personeli) aracılığıyla hizmet sunabilmelerine bağlı olarak, idare hukukunda "hizmet kusuru", özel hukuktaki sübjektif niteliğinden uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe bürünmüştür. Başka bir deyişle, personelin faaliyeti (işlem veya eylemi), kamu hizmeti ve yararı amacıyla yapıldığı için idari hizmet ile tam anlamıyla bütünleşip kaynaştığından, faaliyet sırasında işlenen kusur, artık bireysel ve bağımsız olmaktan çıkmakta ve hizmetin kusurlu işletilmesine neden olan kamu görevlisine değil, adına kamu hizmeti yürütülen idareye izafe olunmaktadır (Sıddık Sami Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları, Hak Kitabevi, 3. Bası, 1966, 3. Cilt, s.1697; Lütfi Duran, Türkiye İdaresinin Sorumluluğu, TODAİE Yayını, 1974, s.26). Bu bakımdan hizmet kusuru, ajanlardan sadır olmakla beraber, onların şahıslarına atıf ve izafe edilemeyen, mal edilemeyen faaliyetler sırasında ortaya çıkmaktadır.

Kamu görevlilerinin; hizmetle, görevle, kurumla, resmi kimlikleriyle doğrudan veya dolaylı olarak hiçbir ilgisi ve irtibatı olmayan kusurlu davranışları "kişisel kusur"u oluşturmaktadır. Bu hallerde, kamu görevlisi sıfat ve kimliği en ufak bir rol oynamamakta, kamu görevlisinin işlem ve eylemleri görevinden, yetkilerinden, hizmet araç ve gereçlerinden, resmi sıfatından tam ve mutlak surette ayrılmış bulunmakta; dolayısıyla kusurlu faaliyet sonucu oluşan zarar bakımından tümüyle kamu görevlisinin kişisel sorumluluğu söz konusu olmaktadır (Prof. Dr. Sait Güran, Hekimin Faaliyetlerinden Devletin Sorumluluğu, Danıştay Dergisi, Sayı:46-47, s.17).

"Görev kusuru" ise, kamu görevlisinin, bir kamu hizmetini görürken, bir kamu görevini yerine getirirken veya idarenin araç ve gereçlerini kullanıp olanaklarından yararlanırken, kısacası resmi kimliği ile hareket ederken keyfi, yanlı, kasıtlı, ağır kusur içinde veya suç teşkil eden davranışlarından oluşmakta olup, bu halde idare ile ajanının birlikte meydana getirdiği, her ikisinin ortak yapımının ürünü olan bir faaliyet söz konusudur (Prof. Dr. Sait Güran, Hekimin Faaliyetlerinden Devletin Sorumluluğu, Danıştay Dergisi, Sayı:46-47, s.18 vd.). Bu durumda, kusur, hizmet kusurundan farklı olarak, anonim niteliğini yitirip hizmeti kusurlu işleten ajana izafe edilebilir hale gelmekte; ancak kişisel kusurdan farklı olarak, idari faaliyetin içinde kalması nedeniyle idare ile illiyet bağı kesilmediğinden idarenin sorumluluğu da devam etmekte; dolayısıyla idarenin, görev kusuru işleyen ajana, zarara katkısı oranında rücu etme hakkı ve sorumluluğu doğmaktadır. Esasen görev kusuru, kamu görevlisinin hizmetten ayrılamayan kişisel kusuru olup, bu nedenle "hizmet içi kişisel kusur" olarak da anılmakta ve bu özelliği gereği bir nevi hizmet kusuru ile kişisel kusurun kesişim kümesini oluşturmaktadır.

Buna göre uyuşmazlıkta, Ceza Mahkemesi kararıyla öldürme ve yaralama eylemlerini gerçekleştirdiği sabit olan infaz ve koruma memuru .’un; mesleğe girmeden önce alınan sağlık raporunda, göz dışında akıl hastalığı dahil hiçbir rahatsızlığının bulunmadığı yönünde teşhis konulmak suretiyle görevine başladığı, yaklaşık 8 yıldır infaz ve koruma memuru olarak çalıştığı, bu süreçte hakkında herhangi bir disiplin cezası verilmediği, psikolojik açıdan rahatsız olduğunu gösteren bir tespitin de bulunmadığı, nihai olarak olay nedeniyle yargılandığı kamu davası kapsamında Adli Tıp Kurumundan alınan raporda, cezai sorumluluğunu müessir, şuur ve hareket serbestisini ortadan kaldıracak veya azaltacak mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı ve zeka geriliğinin saptanmadığının, atılı suça karşı cezai sorumluluğunun tam olduğunun mütalaa edildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde; olayda, davalı idarenin kamu hizmetinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak hizmetin özelliğine uygun seçilen, yetişmiş personelle hizmeti yürütme yükümlülüğüne aykırı hareket etmediği, başka bir ifadeyle bu yönüyle hizmeti kusurlu yürütmediği açıktır.

Suç teşkil eden adam öldürme ve yaralama eylemlerini gerçekleştiren infaz ve koruma memuru .'un bu fillerinin görev kusuru mu, yoksa kişisel kusur mu teşkil ettiği hususuna gelince;

Olayın, saldırıyı gerçekleştiren kamu görevlisinin işe gitmek üzere bindiği servis aracında meydana geldiği, bir başka ifadeyle, ölümle ve yaralanmayla sonuçlanan olayın, kamu hizmetinin yürütülmesinin bir parçası olan ve kamu hizmetine tahsisli bulunan araçta, kamu görevlisi olan şahıs tarafından gerçekleştirildiği; saldırının sebebinin, aynı işyerinde kamu görevlisi olarak çalışan bir kadınla saldırıyı gerçekleştiren şahıs arasında duygusal bir ilişkinin olduğu yönündeki iddia veya söylentiler üzerine saldırgan hakkında idarece başlatılan ve niteliği gereği gizli yürütülen disiplin soruşturmasının, aynı araçta bulunan kamu görevlilerinin aleyhte beyanları nedeniyle başlatıldığı düşüncesine dayandığı, bu duruma göre saldırının görev ve hizmet dışı bir sebeple değil, saldırganın göreviyle ilgili olarak hakkında asılsız iddialarda bulunduğu ve bu sebeple disiplin soruşturmasına sebep olduğu hayal olunan kamu görevlilerinin beyan ve ifadelerinin etkisiyle yapıldığı, saldırıda kullanılan silahın kamu görevlisinin görev silahı olduğu ve bu sebeple yanında taşıdığı, ancak silahın kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında ve fakat emir, talimat ve hizmet gereklerine aykırı olarak kullanıldığı, saldırının yöneldiği kamu görevlilerinin aynı araçta olacakları kabulü ile planlanıp gerçekleştirildiği, bu yönüyle üç kişinin ölümü ve bir kişinin yaralanması ile sonuçlanan olayda hizmet aracının etkisinin yadsınamaz bir gerçek olduğu, diğer bir anlatımla, saldırının bir anda gerçekleşmesinde ve etkisinin kapsamlı olmasında —hatta saldırgan ve saldırıyı gerçekleştirme sebebi ile arasında hiçbir bağ bulunmayan, saldırgan ile tek ortak noktaları aynı servis aracını kullanmaları olan davacılar murisi . ile davacı .’a yönelik zararlı sonucun doğmasında- kamu hizmetine tahsisli servis aracının önemli bir işlevinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda, hükümlü memur ., adam öldürme ve yaralama şeklindeki suç teşkil eden eylemleri, personel servisini ve idarenin kendisine tahsis ettiği silahı kullanarak, başka bir ifadeyle, idarenin araç ve gereçlerini kullanıp olanaklarından yararlanarak gerçekleştirdiğinden, söz konusu eylemlerinin hizmetten ve idareden ayrılamayacak nitelikte kişisel kusur teşkil ettiği, başka bir ifadeyle görev kusuruna (hizmet içi kişisel kusur) bağlı olarak idarenin sorumluluğunu gerektirdiği sonucuna varılmaktadır.

Bu itibarla, olayda görev kusuru nedeniyle davacıların uğradığı maddi ve manevi zararların tazmin edilmesi gerekmekte olup, davanın reddi yolundaki Ankara 17. İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf isteminin reddine ilişkin temyize konu Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

Davacıların temyiz isteminin kabulüne,

Davanın reddine ilişkin Ankara 17. İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 21/06/2017 tarih ve E:2017/497, K:2017/596 sayılı kararının BOZULMASINA,

Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 25/10/2021 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar veril

YORUM EKLE