HAGB kararı verilen kişinin güvenlik soruşturması hakkında karar

HAGB kararı verilen kişinin güvenlik soruşturması hakkında karar

HAGB kararı verilen kişinin güvenlik soruşturması hakkında karar

HAGB kararı verilen kişinin güvenlik soruşturması hakkında karar

HAGB kararı verilen kişinin güvenlik soruşturması hakkında karar

HAGB kararı verilen kişinin güvenlik soruşturması hakkında karar

Güvenlik soruşturmasının olumsuz neticelendiği gerekçesiyle infaz ve koruma memurluğuna atama yapılmaması işleminin iptali istemiyle açılan davada kesin bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasının esas alınması ve gerekçeli kararda suçluluğu ima eden bazı ifadeler kullanılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğine hükmetti.

Anayasa Mahkemesinin 31/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

Başvurucu; ceza yargılaması esas alınarak iptal davasının reddedildiğim oysa ceza yargılamasında HAGB'ye karar verildiğini ve davanın düşürüldüğünü, 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesi uyarınca HAGB kararının aleyhe hukuki sonuç doğurmaması gerektiğini, başvuruya konu kararda mahkûmiyetten bahsedilmeksizin ve açıklanması geri bırakılan hükme dayanılmasının masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

Bakanlık görüşünde; Bölge İdare Mahkemesinin karar gerekçesinde, ceza davasının sonucundan bağmışız olarak ve başvurucunun ceza yargılamasına konu olan eyleminin niteliği ve idarenin kamu görevine açıktan atama yapma konusundaki takdir yetkisi dikkate alınarak işlem tesis edildiğine vurgu yaptığı ifade edilmiştir. Mahkemenin ceza davasının sonucuna değil sadece yargılanmasına neden olan suçun vasıf ve mahiyeti ile başvurucunun atanacağı görevin niteliklerine atıf yaptığı belirtilmiştir. Bununla birlikte Bölge İdare Mahkemesi kararında masumiyet karinesinin ihlal edilmediği, kişi yaran ile kamu yaran arasındaki dengenin gözetildiğinin anlaşıldığı sonucuna varılmıştır.

Başvurucu; Bakanlık görüşüne katılmadığını, hiçbir hukuki sonuç doğurmayacak olan HAGB kararının idari uyuşmazlıkta dikkate alınarak aleyhine delil olarak kullanılmasının masumiyet karinesini ihlal ettiğim ileri sürmüştür.

Değerlendirme

Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde

davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. ”

Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fikrası şöyledir

“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz?

Kabul Edilebilirlik Yönünden

Başvurucunun ihlal iddiası, infaz ve koruma memurluğuna atanmama işleminin iptali istemiyle açtığı davada idare mahkemesi tarafından, kesin bir mahkûmiyet hükmü İle sonuçlanmayan ceza yargılamasının esas alınması ve gerekçeli kararda kullanılan ifadelere İlişkindir. Bu bağlamda masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin ikinci yönünün (bkz. §§ 20, 21) devreye girdiği somut başvuruda masumiyet karinesinin sağladığı güvencelerin ve Amyasa’nın 36. maddesinin uygulanabileceği sonucuna varılmaktadır. Bu itibarla İhlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme’mn ortak koruma alanının kapsamında yer aldığı, bir başka İfadeyle başvurunun Anayasa ve Sözleşme hükümleriyle konu bakmamdan bağdaşmazlık göstermediği anlaşılmıştır.

Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddîamn kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Esas Yönünden

a) Genel İlkeler

Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38, maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alman adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6, maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alman adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka Inş. PlastikSan ve Tic, Ltd Şirketi; B. No; 2014/3905,19/4/2017, § 27).

Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini İfilde etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bîr gereğini oluşturmaktadır (AYM, EJ2013/133, (C2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı karan olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665,13/6/2013, §26).

Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır,

Güvencenin ilk yönü; kişi baklandaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece İlişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da İşlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (İdari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075,11/6/2018, § 39).

Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şakm, § 40).

HAGB, erteleme ve kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar gibi hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesi kurumlarından biridir. Hâkim, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurmakla beraber hükmü açıklamamakta ve sanığı belirli bir süre denetim altında tutmaktadır. Sanık, denetim süresi İçinde kasıtlı bir suç işlemediği ve mahkemece öngörülen denetimli serbestlik tedbirine uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmü ortadan kaldırılmaktadır.

Hüküm, açıklanması hâlinde kanun yolu denetimine tabi olacağından mahkemenin sanığın suçlu olduğuna dair söz konusu kanaatinin kanım yolu mercilerinde bozulması ve buna bağlı olarak kişinin isnat edilen suçtan beraat etmesinin de mümkün olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle denetim sürecinde kişinin suçluluğunun sabit olmadığı, dolayısıyla suçlu sayılamayacağı, masum olduğu açıktır.

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında HAGB kuruntunun niteliği değerlendirilmiş, HAGB karan ile kurulan hükmün belirli bîr süre sanık hakkında hüküm İfade etmediği ve herhangi bir sonuç doğurmadığı belirtilmiştir. Yine sanığın bulunduğu hâl üzere bırakıldığı, aynen yargılanan kimsenin durumunda kaldığı ve yapılan yargılamanın geçici bir süre askıda kaldığı vurgulanmıştır. Yargılanan kimsenin askı süresi boyunca sanık sıfatı devam etmekte ise de hiçbir şekilde bu kimsenin hükümlü sayılamayacağı değerlendirmesinde bulunulmuştur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1/2/2012 tarihli ve E.2011/19-639, K.2012^0 sayılı; 23/10/2018 tarihli ve E.2017/4-1353, K.2018/1552 sayılı; 31/1/2019 tarihti ve E.2017/13-681,0019/46 saydı kararlan).

HAGB, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı mahkûmiyeti bulunmayan kişilerin toplumda suçlu olarak damgalanmaması ve yararlı bir birey olarak tekrar topluma kazandırılması amacıyla belli koşullara bağlı olarak tanınan bir imkândır (AYM, E.2015/23, K3915/56,17/6/2015).

Anayasa Mahkemesinin birçok karamda (örneğin bkz. Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013); HAGB'nin -sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilin esi hâlinde- hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına geldiği belirtilmiştir. 5271 saydı Kanun’un 231. maddesine göre, yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası ise HAGB karan verilebileceği, andan maddenin (5) numaralı fıkrasında HAGB'nin kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiği, öte yandan aynı Kanun’un 223. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen hüküm niteliğindeki kararlar arasında HAGB kararının sayılmadığı vurgulanmıştır. HAGB'nin uyuşmazlığın esasını karara bağlamadığı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmadığı ve bu kapsamda nihai bir sonuç da doğurmadığı değerlendirilmiştir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi HAGB kararının suçluluğu tespit eden bir karar olarak kabul edilmesinin başta masumiyet karinesi olmak üzere temel haklan ihlal edebileceğine dikkat çekmiştir (Ümmügüküm Salgar [GK], B. No: 2016/12847,21/10/2021, § 85),

Diğer taraftan idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve HAGB’ye dair karardan söz edilmesi masumiyet karinesinin ihlal ©dildiğinden bahsedebilmek için yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran HAGB'ye karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Hüseyin Şahin [GK], B. No: 2013/1728,12/11/2014, §40).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu, kasten yaralama suçundan yargılanmış; hakkında 7 ay 23 gün hapis cezasına hükmedilmiş ancak HAGB'ye karar verilmiştir. Denetimli serbestlik süresi sonunda da kamu davasının düşmesine karar verilmiştir. Başvurucu, bu arada infaz ve koruma memurluğu sınavına girmiş; sınavı kazanmış fakat IIAGB ile sonuçlanan ceza davasına konu eylemlerinin niteliği dikkate alınarak güvenlik soruşturmasının olumsuz yönde değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun ataması yapılmamıştır. Başvurucunun açtığı İptal davasında ilk derece mahkemesi mevcut durum itibarıyla başvurucunun herhangi bir ceza almış olduğundan bahsedilemeyeceği gerekçesiyle işlemi iptal etmiş ise de İstinaf incelemesi sırasında Bölge İdare Mahkemesi davanın reddine karar vermiştir. Bölge İdare Mahkemesi gerekçesinde başvurucunun "infaz koruma memuru olarak görev alacak olmasını ve işlediği fiillerin niteliğini gözönüne" aldığını belirtmiştir.

Somut olayda Gölcük 1, Asliye Ceza Mahkemesi başvurucunun isnat edilen suçu işlediğine kanaat getirmiş ancak 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin başvurucuya isnat edilen suça uygulanabilir olduğunu tespit ederek HAGB’ye karar vermiştir. Böylece denetim süresinin suç işlenmeden geçirilmesi hâlinde başvurucu hakkında açılan kamu davasının düşmesi imkânım tammış, nitekim dava da düşmüştür. Düşürülen bir yargılamada verilen karar kesin bir ceza hükmü olarak kabul edilemez. Dolayısıyla başvurucunun suçluluğu hükmen sabit olmadığından masumiyetinin devam ettiği kuşkusuzdur. Her ne kadar idari yargılama sırasında düşme kararı yoksa da denetim sürecinde de kişinin suçluluğunun sabit olmadığı, dolayısıyla masum olduğu izahtan varestedir,

Başvurucunun masumiyeti devam ettiğinden anılan ceza davasından sonraki süreçte idari ve yargısal makamların başvurucunun masumiyetine halel veren yaklaşım sergileyip sergilemedikleri, bir başka deyişle masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin ikinci yönünün ihlal edilip edilmediğinin incelenmesi gerekir. Bu bağlamda yukarıda yer verilen İlkeler uyarınca masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği incelenirken yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği, ceza yargılaması kararım sorgulayıp sorgulamadığı ve münhasıran ceza yargılaması sonucunda verilen hükme dayanıp dayanmadığı değerlendirilmelidir.

Bölge İdare Mahkemesinin gerekçesinde, Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesi kararma atıfla n...her ne kadar, kasten yaralama suçu nedeniyle aldığı mahkumiyet hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa da ...işlediği fiilimin niteliği gözönüne alındığında.." ifadesiyle mahkumiyet olarak nitelenen HAGB kararına atıfla fiil nitelendirilmiştir (bkz. § 15). Mahkeme gerekçesinde; bir yandan kesin bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasında verilen karara dayanıldığı, bir yandan da kullanılan İfadelerde başvurucunun üzerine atılı suçu işlediği izleniminin oluşmasına sebebiyet verildiği görülmüştür. Bu durumda verilen düşme karan anlamsız hâle gelmiş ve başvurucunun masumiyetine gölge düşürülmüştür. Diğer taraftan başvuruya konu idari yargılamada yapılan demlendirmenin 5271 saydı Kanun'a göre HAGB ile kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağına yönelik düzenlemeyle bağdaştığı da söylenemez.

Sonuç olarak Bölge İdare Mahkemesi kararının gerekçesinde kullanılan ifadeler ve ceza mahkemesinin açıklanması ertelenen hükmüne dayanılması nedeniyle başvurucunun ceza yargılanmasına konu eylemi işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı anlaşıldığından Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir.

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. Mal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlanma ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarım ortadan kaldırmak İçin yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarce bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı İhlali ve sonuçlarım ortadan kaldıracak şeklide mümkünse dosya üzerinden karar verir."

Başvurucu; İhlalin tespit edilmesi, yemden yargılama yapılmasına karar verilmesi ve manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur,

Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir karamda İse bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakları ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (4ligülAlkaya ve diğerleri (2% B. No: 2016/12506,7/11/2019).

Bireysel başvuru kapsamında bir temel haklan ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

İhlalin mahkeme kamandan kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fîkrası île Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü "nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldın iması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir Örneğinin İlgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kuramlardan farklı olarak ihlali ortadan  kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi taralından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama karan verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yemlenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığım kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü* ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal karan nedeniyle yeniden yargılama karan vererek devam eden ihlalin sonuçlarım gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58* 59; AligOl Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59* 66,67).

Anayasa Mahkemesi* İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Birinci İdari Dava Dairesi kararında yapılan değerlendirme ve kullanılan ifadelerin masumiyet karinesini ihlal ettiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kanamdan kaynaklandığı anlaşılmıştır.

Bu durumda masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, Öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucum uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

YORUM EKLE