Anayasa Mahkemesi, acil yardım çağrısına makul sürede cevap verilmemesini hak ihlali kabul etti

Anayasa Mahkemesi, acil yardım çağrısına makul sürede cevap verilmemesini hak ihlali kabul etti

Anayasa Mahkemesi, acil yardım çağrısına makul sürede cevap verilmemesini hak ihlali kabul etti

Anayasa Mahkemesi, acil yardım çağrısına makul sürede cevap verilmemesini hak ihlali kabul etti

Anayasa Mahkemesi, acil yardım çağrısına makul sürede cevap verilmemesini hak ihlali kabul etti

Polise Yapılan Acil Yardım Çağrısına Makul Sürede Cevap Verilmemesi Nedeniyle Yaşam Hakkının İhlal Edilmesi

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 28/7/2022 tarihinde, Gökhan Yiğit Koç ve diğerleri (B. No: 2019/25727) başvurusunda Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

Başvurucuların bir sitede güvenlik görevlisi olarak çalışan yakını H.H.K., başvuruya konu olayın meydana geldiği gün saat 01.58’den 02.00’ye 13 saniye kalıncaya kadar geçen sürede 155 Polis İmdat hattında görevli kişiyle yaptığı telefon görüşmesinde ölümle tehdit edildiğini söylemiştir. Bu görüşme sırasında H.H.K.nın bulunduğu ortamdan arbede sesleri de gelmiştir. Ayrıca olayın meydana geldiği siteye yiyecek siparişi teslim eden kurye Ö.K. yaralama eyleminden birkaç dakika önce 155 Polis İmdat hattını arayarak İ.H.B.nin bıçakla H.H.K.yı tehdit ettiğini söylemiştir. H.H.K. saat 02.09’da İ.H.B. tarafından bacağından bıçaklanmıştır. Polis ekipleri saat 02.25’te, cankurtaran ise 02.30’da olay yerine gelmiştir. H.H.K. olaydan iki gün sonra kesici, delici alet yaralanmasına bağlı büyük damar kesisi ile gelişen kanama sonucu vefat etmiştir. Bu olay sonrasında başvurucular İçişleri Bakanlığı aleyhine idare mahkemesi nezdinde tam yargı davası açmıştır. Yapılan yargılama sonunda idare mahkemesi, başvurucuların yakınının ölmesinde idarenin kusuru bulunmadığı gibi idarenin kusursuz sorumluluk veya sosyal risk ilkesi uyarınca da olaydan sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle başvurucuların tazminat istemini reddetmiştir. Başvurucular anılan karar aleyhine istinaf yoluna başvurmuş, istinaf mahkemesi ise idare mahkemesi kararının hukuka uygun olduğu ve anılan kararın kaldırılmasını gerektirecek yasal bir sebep bulunmadığı gerekçesiyle başvurucuların istinaf talebini kesin olarak reddetmiştir.

İddialar

Başvurucular, polise yapılan acil yardım çağrısına makul sürede cevap verilmediği için ölümle sonuçlanan yaralama olayının meydana gelmesi ve bu olaydan doğan zararların tazmini istemiyle açılan tam yargı davasında titiz bir inceleme yapılmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Başvurucular yargılama sürecinde öz itibarıyla polisin olay yerine çok geç intikal etmesinden yakındığından başvuruda idare mahkemesi ve istinaf mahkemesi tarafından yaşam hakkının gerektirdiği titizlikte bir inceleme yapılıp yapılmadığı ele alınmıştır.

Başvuruya konu yargılama sırasında H.H.K.nın yardım çağrısı üzerine görevlendirilen iki ekipte görevli olan polisler disiplin soruşturması kapsamında verdikleri ifadelerinde olay günü ilgili mahalleden sorumlu ekibin görevde olmadığını ve bu mahallenin sokaklarını iyi bilmediklerini beyan etmiştir. Bunun üzerine ilçe emniyet müdürlüğünden bu durumun sebebi sorulmuş; ilçe emniyet müdürlüğü idare mahkemesine ilgili polis ekibinin olay günü görevde olmaması gibi bir durumun söz konusu olmadığını ve olay günü asayiş şube müdürlüğüne bağlı ekiplerden birinin olayın meydana geldiği mahalleyi de kapsayan bir bölgede görevli olduğunu bildirmiştir. Öte yandan disiplin soruşturmasında soruşturmacı olarak görevli Ö.A.ya göre ise olay günü mahalleden sorumlu olan asıl ekibin görevde olmaması olay yerine geç ulaşılmasının sebeplerinden biridir. Buna rağmen idare mahkemesi, Ö.A.nın tespitiyle ilgili açık bir değerlendirme yapmadan polis ekiplerinin olaya etkili bir şekilde müdahale edilebilmesine imkân sağlayacak adres bilgisinin ancak 02.02’de elde edilebildiğini, aynı dakikada 155 Polis İmdat görevlisinin adres bilgisini görevli ekiplere bildirdiğini ve H.H.K.nın 02.09’da bıçaklandığını dikkate alarak olayda ağır hizmet kusuru olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.

Diğer taraftan yine başvuruya konu dava dosyasında yer alan bir raporda ise görevlendirilen her iki ekibin olayın bıçaklı kavga olduğunu öğrenmelerine rağmen -olay yerine ivedilikle ulaşmak yerine- şüpheliyi aramaya koyuldukları, hatta ilgili kolluk görevlilerinin yolda birkaç kişiyi de kontrol ettiği, nihayet adrese ulaştıklarında şahsın yerde yattığını ve başında da kuryenin olduğunu gördükleri belirtilmiştir. Tanık olarak ifadesi alınan kurye Ö.K. de olayı bildirdikten sonra on dakika kadar beklemesine rağmen polislerin gelmediğini görünce güvenlik görevlisinin yanına gittiğini, şüphelinin güvenlik görevlisinin bacağını sarmaya çalıştığını gördüğünü, bunun üzerine ambulansı aradığını, polisler olay yerine gelip telsizle bildirdikten sonra ambulansın geldiğini beyan etmiştir. H.H.K. bıçakla tehdit edildiği ve yaralı olarak olay yerinde bulunduğu hâlde her iki ekibin şüpheliyi aramaya koyulması bir özensizlik olarak görülmüştür. Başvurucular ayrıca istinaf istemlerine ilişkin dilekçelerinde başka iddialar yanında ekipler amirliğinin olay yerine mesafesinin yalnızca 558 metre olduğunu da ileri sürmüştür. Bu iddianın da özellikle saldırının önlenmesi adına saldırıdan önce olay yerine ulaşılmasının mümkün olup olmadığının belirlenmesi bakımından değerlendirilmesi gerekir.

H.H.K.nın olaydan iki gün sonra kesici, delici alet yaralanmasına bağlı büyük damar kesisi ile gelişen kanama sonucu vefat ettiği anlaşıldığına göre gerek saldırının önlenmesi gerekse de saldırı sonrası alınacak tedbirler yönünden kolluk görevlilerinin olay yerine süratle ulaşmasının yaşam hakkının korunması bakımından son derece önem taşıdığı kuşkusuzdur.

Bununla birlikte idare mahkemesi ve istinaf mahkemesince olay günü ilgili mahalleden sorumlu asıl ekibin görevde olmamasının polisin olay yerine geç ulaşmasına neden olup olmadığı, ölümle tehdidin öğrenilmesinden sonra durumun olay yerine en kısa sürede ulaşabilecek polis ekibine veya karakola bildirilip bildirilmediği, yapılan anons üzerine harekete geçen ekiplerin olay yerine süratle ulaşmak için azami özen ve gayreti gösterip göstermediği hususlarında Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği düzeyde bir değerlendirme yapılmadığı sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda derece mahkemeleri, polisin hem bıçaklı saldırıyı önlemek hem de sonrasında yaşam hakkının korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak üzere bir an önce olay yerine ulaşıp ulaşmadığı bakımından son derece önemli olan iddialar hakkında ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koyamamış, olayı bu yönüyle yeterince aydınlatamamıştır.

Yaşam hakkının usul boyutuyla ilgili yukarıdaki tespitler nazara alındığında yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın bu aşamada incelenmesi mümkün değildir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

YORUM EKLE