Adam Smith’in Klasik Vergileme İlkeleri ders notu

klasik vergileme ilkeleri eşitlik açıklık uygunluk ve iktisadilik olarak açıklanabilir

Adam Smith’in Klasik Vergileme İlkeleri ders notu

klasik vergileme ilkeleri eşitlik açıklık uygunluk ve iktisadilik olarak açıklanabilir

Adam Smith’in Klasik Vergileme İlkeleri ders notu

Adam Smith’in Klasik Vergileme İlkeleri

18. yüzyıl filozoflarından Adam Smith, Ulusların Zenginliği isimli eserinde bir vergi sisteminin rasyonel bir biçimde işlemesi için uyulması gerekli kuralları dört temel ilkeye bağlamıştır:

Eşitlik (Adalet): Bir devletin uyruğunda bulunan kişiler, mümkün olduğunca, kendi güçleriyle oranlı olarak, yani devletin koruması altında kazandıkları gelir oranında, kamu harcamalarına katılmalıdır.

Açıklık (Kesin): Her kişinin ödemek zorunda olduğu vergi, kesin olmalı, keyfi olmamalıdır. Ödeme zamanı, ödeme biçimi, ödenecek miktar; hepsi gerek mükellef, gerekse diğer kişiler için belli ve açık olmalıdır.

Uygunluk: Her vergi, mükellef için en uygun zamanda ve biçimde tahsil edilmelidir.

İktisadilik: “Her vergi, halkın cebinden çıkan parayla devlet hazinesine giren kısım arasındaki farkı mümkün olduğu kadar az, paranın halkın cebi dışında kaldığı süreyi, mümkün olduğu kadar kısa tutacak biçimde düzenlenmelidir.” Adam Smith'in bu şekilde ifade ettiği iktisadilik ilkesinin iki yönü bulunmaktadır. Bu ilke bir yönüyle, verginin yol açtığı tarh ve tahsil masraflarının olabildiğince düşük düzeyde kalması gerektiğini ifade ederken; diğer yönüyle de, verginin “etkileri bakımından iktisadi faaliyete mümkün olduğu kadar az zarar vermesi” gerektiği şeklinde yorumlanmaktadır.

Adam Smith'in yukarıda sözünü ettiğimiz dört temel vergilendirme ilkesinden bazıları, tarihsel süreç içerisinde anayasal niteliği olan hukuki metinlere de girmiştir. Örneğin, bugün bütün modern anayasalarda hatta uluslararası belgelerde yer alan “kanunsuz vergi olmaz” ilkesinin arka planında “açıklık” ilkesinin izlerini görmek mümkündür. Açıklık ilkesinin ön koşulunun “vergilerin yasallığı” ilkesi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle, vergi ancak yasa ile konulduğu takdirde vergilendirme alanında açıklık ve belirlilik gerçekleştirilebilir. Verginin yasa ile konulması demek, vergilendirmeye ilişkin temel unsurların yasada yer alması demektir. Vergilendirmenin temel unsurları, verginin konusu, mükellefi, vergiyi doğuran olay, tarh ve tahsil usulleri gibi açıklık ilkesi bakımından çok önem taşıyan unsurları ifade eder. Vergilendirme bakımından önem taşıyan bütün bu temel unsurlar yasa ile düzenlenmelidir. Bu konuların yürütme organının ya da vergi yönetimin takdirine bırakılması vergilendirmede belirsizliğe yol açabilir.

Yine, yasallık ilkesini tamamlayan vergi yasalarının geçmişe yürümezliği, kıyas yasağı, dar yorum esası gibi ilkeler son tahlilde vergilendirme alanında açıklığı sağlamaya yönelik modern hukuk prensipleridir. Klasik vergilendirme ilkelerinden bir diğeri olan “adalet” ilkesi de T.C. Anayasasının “vergi ödevi” başlığını taşıyan 73. maddesinde, “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır” şeklinde ifade edilmiştir. Klasik vergilendirme ilkelerinin her dönemde yeniden yorumlanmasına gerek vardır kuşkusuz. Özellikle adalet ilkesi günümüzde de ilgi çekmeye devam etmektedir. Bu ilkeden, vergi yükünün mükellefler arasında dağılımında adaletin nasıl sağlanacağını açıklamaya çalışan iki temel görüş türetilmiştir. Bunlardan biri, verginin bireyin ödeme gücüne dayanması gerektiğini savunan ve ödeme gücü ilkesi diye bilinen görüştür. Diğeri ise faydalanma ilkesi olarak anılan ve bireyin ödediği vergi ile onun devlet faaliyetlerinden sağladığı faydalar arasında bir denklik ya da karşılıklı bir ilişki aranması gerektiğini savunan görüştür.

YORUM EKLE