Hukuka aykırılığı yargı kararıyla saptanan teminatın irat kaydına yönelik işlemin iptali üzerine faiz yürütülür mü?

Hukuka aykırılığı yargı kararıyla saptanan teminatın irat kaydına yönelik işlemin iptali üzerine faiz yürütülür mü?

Hukuka aykırılığı yargı kararıyla saptanan teminatın irat kaydına yönelik işlemin iptali üzerine faiz yürütülür mü?

Hukuka aykırılığı yargı kararıyla saptanan teminatın irat kaydına yönelik işlemin iptali üzerine faiz yürütülür mü?

Hukuka aykırılığı yargı kararıyla saptanan teminatın irat kaydına yönelik işlemin iptali üzerine faiz yürütülür mü?

Hukuka aykırılığı yargı kararıyla saptanan teminatın irat kaydına yönelik işlemin iptali üzerine faiz yürütülür mü?

Hukuka aykırılığı yargı kararıyla saptanan teminatın irat kaydına yönelik işlemin iptali üzerine, teminatın irat kayıt tarihinden, idarece ödeme tarihine kadar hükmedilen tazminat miktarı, faiz niteliğinde olmayıp davacı şirket açısından idarenin hukuka aykırı işleminden kaynaklanan bir zarar niteliğinde olduğundan, hesaplanan zarar miktarı üzerinden faiz yürütülmesine engel bir durum bulunmadığı, dolayısıyla bu zarar üzerinden faiz hesaplanmasının, faize faiz yürütülemeyeceği yönündeki genel ilke ile belirtilen kabule aykırılık teşkil etmeyeceği hakkında.

T.C.

D A N I Ş T A Y

İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU

Esas No : 2021/2486

Karar No : 2022/135

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : Özelleştirme İdaresi Başkanlığı

VEKİLİ : Av. ...

TARAF (DAVACI) : ... Yapı İmar İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti.

VEKİLİ : Av. ...

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onüçüncü Dairesinin 27/05/2021 tarih ve E:2017/1688, K:2021/1947 sayılı kararının davanın kabulüne ilişkin kısmının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :

Dava Konusu İstem: 18/09/2015 tarihi itibarıyla asıl alacağa dönüştüğü ileri sürülen 59.288,48-TL yasal faiz alacağının 18/09/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.

Daire Kararının Özeti: Danıştay Onüçüncü Dairesinin 27/05/2021 tarih ve E:2017/1688, K:2021/1947 sayılı kararıyla;

Davalı idarenin usule yönelik itirazı yerinde görülmemiş;

Özelleştirme Yüksek Kurulunun 01/06/2010 tarih ve 2010/31 sayılı kararıyla özelleştirme kapsam ve programına alınan Adana ili, Seyhan ilçesi, Kanalüstü Mahallesi, ... ada, ... nolu parsel üzerinde bulunan 7.210,55 m2 yüzölçümlü Hazine adına kayıtlı taşınmazın satış yöntemiyle özelleştirilmesini teminen 21/12/2012 tarihinde gerçekleştirilen ihalenin, Kurulun 07/03/2013 tarih ve 2013/52 sayılı kararıyla davacı şirket üzerinde bırakılmasına karar verildiği;

Davalı idarece, davacı şirket satış sözleşmesinin imzalanması için davet edilmiş ise de, gelinen aşamada davalı idare tarafından 30/05/2013 tarih ve 4752 sayılı işlem ile 10/06/2013 tarihinde varlık sözleşmesinin imzalanmaması hâlinde geçici teminatın idareleri lehine irat kaydedileceğine yönelik karar alındığı, davacı şirketin belirtilen tarihte sözleşme imzalamaya gelmemesi üzerine de 12/06/2013 tarih ve 5223 sayılı işlem ile davacı şirketin geçici teminatının irat kaydedildiği;

Davacı şirket tarafından, davalı idarenin, varlık sözleşmesinin 10/06/2013 tarihi saat 15.00'e kadar imzalanması, aksi hâlde geçici teminatın irat kaydedileceğine ilişkin 30/05/2013 tarih ve 4752 sayılı işleminin iptali istemiyle Dairelerinin 2014/3030 sayılı esasına, satış sözleşmesinin 10/06/2013 tarihi saat 15.00'e kadar imzalanmadığından bahisle geçici teminatın irat kaydedilmesine ilişkin 12/06/2013 tarih ve 5223 sayılı işleminin iptali istemiyle Dairelerinin 2014/5182 sayılı esasına kayden açılan davalarda, sırasıyla, Dairelerinin 16/06/2015 tarih ve E:2014/3030, K:2015/2209 sayılı ile 16/06/2015 tarih ve E:2014/5182, K:2015/2208 sayılı kararlarıyla anılan işlemlerin iptaline ve vekâlet ücretine ilişkin olarak da her bir davada 3.000,00-TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacı şirkete verilmesine karar verildiği, iptal kararları üzerine davalı idarece yapılan temyiz başvuruları sonucunda, sırasıyla, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 11/11/2015 tarih ve E:2015/3255, K:2015/4066 sayılı ile 26/10/2015 tarih ve E:2015/3262, K:2015/3752 sayılı kararlarıyla anılan kararların onandığı;

Teminatın irat kaydına yönelik işlemlerin yargı kararlarıyla iptal edilmesi üzerine, davacı şirketin 06/08/2015 tarihli dilekçeleriyle, teminat mektubu bedelinin irat kaydedildiği tarih olan 12/06/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, kararlarda hükmedilen toplam 6.000,00-TL vekâlet ücretinin de karar tarihi olan 16/06/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesinin davalı idareden istenildiği, davalı idare tarafından vekâlet ücreti ile teminat mektubu tutarının 02/09/2015 tarihinde davacı şirkete faizsiz olarak ödendiği;

Bunun üzerine, davacı şirket tarafından Ankara 29. İcra Müdürlüğünün 2015/20828 sayılı dosyasından, teminatın irat kaydedildiği tarihten 02/09/2015 tarihine kadar işlemiş 59.176,00-TL faiz ile vekâlet ücreti alacağının karar tarihinden 02/09/2015 tarihine kadar işlemiş 112,48- TL faiz alacağı için toplam 59.288,48-TL üzerinden 18/09/2015 tarihinde davalı idare aleyhine takip başlatıldığı; davalı idarenin itirazı üzerine davacı tarafından Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/556 sayılı dosyasından itirazın iptali davası açıldığı, Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29/11/2016 tarih ve E:2015/556, K2016/537 sayılı kararıyla, davanın kabulü ile, Ankara 29. İcra Dairesinin E:2015/20828 sayılı dosyasına yapılan itirazın iptaline ve takibin devamına, takip tarihinden itibaren asıl alacak hâline gelen talep edilen takip miktarı üzerinden yasal faiz işletilmesine karar verildiği; davalı idarenin istinaf başvurusu sonucunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 08/06/2017 tarih ve E:2017/882, K:2017/810 sayılı kararıyla, davalının istinaf başvurusunun kabulü ile anılan Mahkeme kararının kaldırılmasına, uyuşmazlığın, idari yargının görev alanı içinde kaldığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114/1-b ve 115. maddeleri uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine, 2577 sayılı Kanun'un 9. maddesi uyarınca 30 gün içerisinde davacının idari yargıda dava açmakta muhtariyetine karar verildiği;

Bakılan davanın, 18/09/2015 tarihi itibarıyla asıl alacağa dönüştüğü ileri sürülen 59.288,48-TL yasal faiz alacağının 18/09/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açıldığı;

Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrası, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2., 12. ve 28. maddeleri, 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine Dair Kanun'un 1. maddesi ve 2. maddesinin 1. fıkrasına yer verilerek;

Teminatın irat kaydedildiği 12/06/2013 tarihinden teminatın iade edildiği 02/09/2015 tarihine kadar yıllık %9 faiz oranı üzerinden hesaplanan 59.176,00-TL yasal faiz alacağı istemi yönünden; idarî yargı yerlerince verilen idarî işlemin iptali kararlarının, idarî davaya konu edilen idarî işlemi tesis edildiği tarihten itibaren ortadan kaldırarak, idarî işlemden önceki hukukî durumun geri gelmesini sağladığı; kamu idarelerinin, görmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerini yürütürken hukuka uygun biçimde hareket etmek zorunda olup, hukuka aykırı işlem veya eylemlerden dolayı kişilerin uğradıkları zararları Anayasa'nın 125. maddesi uyarınca tazmin etmek zorunda oldukları;

Faizle para borçları arasında sıkı bir ilişki olup, faizin, hukuki niteliği itibarıyla asıl alacağı genişleten fer'i bir hak olan, alacaklının alacak olarak talep etmeye yetkili olduğu bir miktar parayı kullanmaktan belirli bir süre mahrum kalması nedeniyle, mahrum kaldığı zaman içinde meydana gelen zararına karşılık kendisine ödenmesi gereken ve asıl alacağa bağlı fer'i bir hak olarak tanımlandığı; talep etmeye yetkili olduğu bir miktar parayı kullanmaktan mahrum kalan ilgilinin, mahrum kaldığı süre için faiz uygulanmasını isteme hakkına sahip olmakla birlikte, bu kaybın veya yoksun kalınan kazancın idareden istenebilmesi için kural olarak idarenin doğrudan veya dolaylı bir kusurunun bulunmasının da aranmadığı;

Hukuka aykırı işlem nedeniyle yoksun kalınan maddi hakların karşılanmasının zaman içinde gecikmesi ve bu gecikmeden doğan zararın karşılanması için 3095 sayılı Kanun uyarınca faiz uygulanması gerektiği;

Anayasa Mahkemesinin faiz konusundaki kararlarına bakıldığında, konunun genel olarak mülkiyet hakkı çerçevesinde ele alındığının görüldüğü;

213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin 4. fıkrasında yer alan, “Fazla veya yersiz olarak tahsil edilen veya vergi kanunları uyarınca iadesi gereken vergilerin, ilgili mevzuatı gereğince mükellef tarafından tamamlanması gereken bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihi takip eden üç ay içinde iade edilmemesi hâlinde, bu tutarlara üç aylık sürenin sonundan itibaren düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanun'a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz, 120'nci madde hükümlerine göre red ve iadesi gereken vergi ile birlikte mükellefe ödenir.” şeklindeki kuralın iptali istemiyle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulması üzerine, Anayasa Mahkemesinin 10/02/2011 tarih ve E:2008/58, K2011/37 sayılı kararında, “(... ) Fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesinde, tahsilâtın yapıldığı tarih yerine başvuru tarihinden üç ay sonra başlamak üzere işleyecek faizin ödenmesine ilişkin kural, kişinin belli bir dönem için faiz gelirinden mahrum kalması sonucunu doğurarak genel yarar ile kişi yararı arasındaki dengenin bozulmasına yol açmakta, bu durum hukuk devletinde korunması gereken mülkiyet hakkının ihlâline neden olmaktadır.” değerlendirmesine yer verildiği;

Bu bağlamda, idarenin, kendi eylem ve/veya işlemlerinden doğan zararı tazmin etmesi hukuk devleti ilkesinin gereği olup, davacı şirketin teminatının irat kaydı işlemlerine ilişkin olarak açılan davalarda, Dairelerinin 16/06/2015 tarih ve E:2014/3030, K2015/2209 sayılı kararı ve 16/06/2015 tarih ve E:2014/5182, K2015/2208 sayılı kararıyla teminatın irat kaydına yönelik işlemlerinin hukuka aykırı olduğuna karar verildiğinden, hukuka aykırı işlemler nedeniyle 12/06/2013 tarihinde irat kaydedilen teminatın anılan kararlar uyarınca 02/09/2015 tarihinde davacıya ödenmesi nedeniyle, teminat mektubunun irat kaydedildiği 12/06/2013 tarihi başlangıç alınarak davacıya teminat bedelinden mahrum kaldığı süre için yasal faiz ödemesi yapılması gerektiği;

Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/556 sayılı esasında görülen itirazın iptali davasında, dosyanın, hesap için bilirkişiye verildiği, dosyaya sunulan 28/09/2016 tarihli bilirkişi raporunun, yapılan incelemede hükme esas alınabilecek nitelikte olduğunun görüldüğü;

Bu itibarla, 28/09/2016 tarihli bilirkişi raporunda, 300.000,00-TL bedelli teminat mektubunun irat kaydedildiği 12/03/2013 tarihinden, anılan tutarın ödendiği 02/09/2015 tarihine kadar yıllık %9 oranında işletilecek yasal faizinin 60.065,75-TL olarak hesaplandığı görülmekle birlikte, "taleple bağlılık" ilkesi uyarınca, davacının talebi dışında bir karar verilemeyeceğinden, davacının talebi uyarınca 59.176,00-TL'nin davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varıldığı;

Teminatın irat kaydı tarihi olan 12/06/2013 tarihinden ödeme tarihi olan 02/09/2015 kadar hükmedilen bu tutara faiz yürütülüp yürütülemeyeceği yönünden;

Davacı şirketin zararının, yargı kararıyla hukuka aykırı bulunan irat kaydı işlemi nedeniyle geçici teminat bedelinin irat kaydedildiği 12/06/2013 tarihi ile davalı idarece ödemenin yapıldığı 02/09/2015 tarihleri arasında kullanılamamasından kaynaklandığı, bulunan tazminat miktarının faiz niteliğinde olmayıp davacı şirket açısından idarenin hukuka aykırı işleminden kaynaklanan bir zarar niteliğinde olduğu, hesaplanan zarar miktarı üzerinden faiz yürütülmesine de engel bir durum bulunmadığı, dolayısıyla bu zarar üzerinden faiz hesaplanmasının, faize faiz yürütülemeyeceği yönündeki genel ilke ile belirtilen şekildeki kabule aykırılık teşkil etmeyeceği anlaşıldığından, 12/06/2013 ile 02/09/2015 tarihleri arası için ödenmesine karar verilen 59.176,00-TL'nin 18/09/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacı şirkete ödenmesi gerektiği,

Vekâlet ücreti alacağının geçici teminatın irat kaydı işlemlerinin iptali yolundaki Daireleri kararlarının verildiği 16/06/2015 tarihinden ödemenin yapıldığı 02/09/2015 tarihine kadar yıllık %9 faiz oranı üzerinden hesaplanan 112,48-TL yasal faiz alacağı istemi yönünden;

Dairelerinin 16/06/2015 tarih ve E:2014/3030, K2015/2209 sayılı kararı ve 16/06/2015 tarih ve E:2014/5182, K:2015/2208 sayılı kararıyla teminatın irat kaydına yönelik işlemlerin iptaline ve vekâlet ücretine ilişkin olarak da her bir davada 3.000,00-TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacı şirkete verilmesine karar verilmesi üzerine, davacı şirket tarafından 06/08/2015 tarihli dilekçelerle, toplam 6.000,00-TL vekâlet ücretinin ödenmesinin davalı idareden istenildiği, bu kapsamda davalı idarece 02/09/2015 tarihinde 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinde belirlenen 30 günlük süre içinde ödeme yapıldığının anlaşıldığı;

Bu itibarla, taraflar arasında belirtilen süre içinde toplam 6.000,00-TL olan vekâlet ücretine ilişkin ödemenin yapılmadığına ilişkin bir uyuşmazlık bulunmadığı da dikkate alındığında, 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin 2. fıkrası uyarınca davalı idarece vekâlet ücretinin belirtilen süre içinde ödendiği, maddede vekâlet ücretine ilişkin ödemenin belirtilen süre içinde ödeme yapılması hâlinde ayrıca bir faiz ödenmesi gerektiğine ilişkin bir kurala da yer verilmediği; nitekim aynı maddenin 6. fıkrasında yer alan davalı idareler tarafından faiz ödenmesi gerektiğine ilişkin kuralın ise sadece tazminat ve vergi davalarına yönelik olduğu anlaşıldığından, 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinde belirtilen süre içinde ödenen vekâlet ücretine ilişkin faiz istemi yönünden davanın reddi gerektiği gerekçesiyle,

59.176,00-TL'nin 18/09/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemi yönünden davanın kabulüne, 112,48-TL yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından; davanın süresinde açılmadığı, yargı kararları üzerine teminat mektubu tutarının davacıya ödendiği, ancak söz konusu kararlarda faize ilişkin hüküm bulunmadığından herhangi bir faiz ödemesi yapılmadığı, davacının tam yargı davası değil, iptal davası açtığı ve 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesine göre de davacının faiz talep hakkı bulunmadığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından, Danıştay Onüçüncü Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ NİHAL ÖZMEN AKÇAM'IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının kabule ilişkin kısmının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan;

"a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,

Hukuka aykırı karar verilmesi,

Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması" sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

Temyizen incelenen kararın kabule ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın temyize konu bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı idarenin temyiz isteminin reddine,

Yukarıda özetlenen gerekçeyle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin Danıştay Onüçüncü Dairesinin 27/05/2021 tarih ve E:2017/1688, K:2021/1947 sayılı kararının temyize konu kabule ilişkin kısmının ONANMASINA,

24/01/2022 tarihinde oyçokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

X- Temyize konu edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; davacının geçici teminatının irat kaydedilmesine yönelik işlemlerin Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce iptaline karar verilmesi üzerine, davalı idare tarafından geçici teminat tutarı, yargılama gideri ve vekâlet ücretleri toplamı olan 306.440,70.-TL ana paranın davacı şirkete ödenmesine karşın bu miktara isabet eden faiz yönünden ödeme yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Bu bağlamda, hukuka aykırı olduğu yargı kararıyla saptanarak iptal edilen geçici teminatın irat kaydına ilişkin işleme dayalı olarak davacı şirketin uğradığı zararların tazminat hukuku kuralları çerçevesinde davalı idarece ödenmesi gerekmekte olup, geçici teminatın irat kaydedilmesine ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi üzerine, 300.000,00.-TL tutarındaki geçici teminatın irat kaydedildiği 12/06/2013 tarihi itibarıyla ana alacak tutarına 3095 sayılı Kanun'un 1. maddesinde öngörülen oranda faiz işletilmesi gerekmektedir.

Bu itibarla, Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2015/556 esas numaralı dosyasında görülen itirazın iptali davasında yaptırılan bilirkişi incelemesi kapsamında hazırlanan bilirkişi raporundaki tespitler doğrultusunda geçici teminat tutarının irat kaydedildiği 12/06/2013 tarihinden, belirtilen teminat tutarının davacı şirkete ödendiği 02/09/2015 tarihine kadarki dönemde, yukarıda sözü edilen yargı kararlarıyla ortaya konulduğu üzere hukuka aykırı biçimde irat kaydedilen geçici teminat bedelinin davacı şirket tarafından kullanılamaması nedeniyle uğranılan zarara karşılık olarak işletilecek yasal faiz tutarı olan 59.288,48.-TL'nin de davacı şirkete ödenmesi gerekmektedir.

İrat kaydedilen geçici teminat nedeniyle 12/06/2013 - 02/09/2015 tarihleri arasındaki döneme ilişkin olarak ödenmesine karar verilen faiz alacağına 18/09/2015 tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi istemine gelince; "Faiz", asıl alacağa bağlı fer'i nitelikte bir hak olup kişilerin hak etmiş oldukları alacakları zamanında alamamaları nedeniyle söz konusu paradan mahrum kaldığı süreye ve belli bir orana bağlı olarak hesaplanan bir karşılık mahiyet arz etmektedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun "Faizlerde, iratlarda ve bağışlamada temerrüt faizi" başlıklı 121. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince temerrüt faizine faiz yürütülmesi mümkün değildir. Öte yandan, 3095 sayılı Kanuni faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un

maddesinin birinci fıkrasında; "Bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1’inci maddede belirlenen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur." hükmüne yer verilmiştir. Aynı Kanun’un 3. maddesinde ise kanuni faiz ve temerrüt faizi hesaplanırken mürekkep faiz yürütülemeyeceği, bu konuya ilişkin Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun ticari işlerde faiz serbestisini ve mürekkep faizi düzenleyen “Ticari işlerde faiz” başlıklı 8. maddesinin ikinci fıkrasında ise, üç aydan aşağı olmamak üzere, faizin anaparaya eklenerek birlikte tekrar faiz yürütülmesi şartının, yalnız cari hesaplarla her iki taraf bakımından da ticari iş niteliğinde olan ödünç sözleşmelerinde geçerli olduğu ancak, bu kuralın, sözleşenleri tacir olmayanlara uygulanmayacağı belirtilmiştir. Bu madde kapsamında değerlendirilebilecek kapitale dönüşen faiz alacağı, bir paranın faiz geliri elde etmek amacıyla ödünç verilmesi veya herhangi bir şekilde bir süre borçluda kalması üzerine faiz ödenmesinin öngörüldüğü hallerde söz konusu olabilir. Somut olayda ise, geçici teminatın irat kaydedilmesine yönelik işlemlerin iptali yolundaki Danıştay kararlarında dava konusu işlemlerin hukuka aykırılığı saptanmış olup, kapitale dönüşen nitelikte bir faiz alacağına hükmedilmemiştir. Bu nitelikteki faiz alacakları yönünden de Türk Borçlar Kanunu’nun 121. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince faiz yürütülmesi mümkün değildir.

Bu nedenle, davanın kısmen kabulü ile bilirkişi raporundaki tespitler doğrultusunda, geçici teminat tutarının irat kaydedildiği 12/06/2013 tarihinden, bu tutarın ödendiği 02/09/2015 tarihine kadar uğranılan zarara karşılık olarak işletilecek yasal faiz toplamı olan 59.176,00-TL'nin davacıya tazminine, takibin başlatıldığı 18/09/2015 tarihinden itibaren sözü edilen faiz niteliğindeki alacağa ilişkin olarak işletilecek faiz ile ilgili talebin ise bahse konu faiz alacağına faiz yürütülmesi istemine ilişkin olduğu anlaşıldığından ve yukarıda yer verilen yasal düzenlemeler uyarınca faize faiz yürütülebilmesine hukuken olanak bulunmadığından, bu istem yönünden davanın kısmen reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kısmen kabulü ile temyize konu Daire kararının, faiz niteliğindeki alacakla ilgili takibin başlatıldığı 18/09/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz isteminin kabulüne ilişkin kısmının bozulması gerektiği oyuyla, karara bu kısım yönünden katılmıyoruz.

KARŞI OY

XX- Uyuşmazlıkta davacının geçici teminatının irat kaydedilmesine yönelik işlemlerin Danıştay kararları ile iptali üzerine davalı idare tarafından yalnızca geçici teminat tutarı, yargılama gideri ve vekâlet ücretleri toplamı olan 306.440,70-TL anaparanın ödendiği, ancak faiz alacağına yönelik bir ödeme yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Bu bağlamda, hukuka aykırı olduğu yargı kararıyla saptanarak iptal edilen geçici teminatın irat kaydına yönelik işlemlere dayalı olarak davacı şirketin uğradığı zararların tazminat hukuku kuralları çerçevesinde tazmini gerektiği konusunda tereddüt bulunmamakla birlikte, bahse konu zararın bir faiz alacağı niteliği taşıdığı gözetildiğinde, faiz alacağının başlangıç tarihi önem arz etmektedir.

Faiz, idarenin tazmin borcu bağlamında, kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temerrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı

Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'a göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.

Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/556 esasında görülen itirazın iptali dosyasında yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda dosyaya ibraz edilen 28/09/2016 tarihli bilirkişi raporunda geçici teminat tutarının irat kaydedildiği 12/06/2013 tarihinden, söz konusu tutarın davacıya ödendiği 02/09/2015 tarihine kadar uğranılan zarara karşılık olarak işletilecek yasal faiz toplamının 60.065,75-TL olarak tespit edildiği ve bahse konu raporun temyize konu Daire kararında hükme esas alındığı ancak "taleple bağlılık" ilkesi uyarınca, davacının talebi dışında bir karar verilemeyeceğinden, davacının talebi uyarınca 59.176,00-TL'nin davacıya ödenmesi gerektiğine karar verildiği görülmektedir.

Bununla birlikte, Danıştayın yerleşik içtihatlarına göre, faize, talep veya dava tarihinden itibaren hükmedilebilecek olup, uyuşmazlıkta faiz alacağının başlangıç tarihi olarak geçici teminatın irat kaydedildiği 12/06/2013 tarihinin değil, söz konusu işleme karşı iptal davasının açıldığı tarihin esas alınarak faiz hesaplaması yapılması gerekmektedir.

Bu itibarla, Daire kararında hükme esas alınan bilirkişi raporunda yer alan ve geçici teminat tutarının irat kaydedildiği 12/06/2013 tarihinden itibaren faiz alacağı öngören faiz hesabına göre değil, geçici teminatın irat kaydı işlemine karşı iptal davasının açıldığı tarih ile bahse konu tutarın davacıya ödendiği 02/09/2015 tarihi arasındaki döneme ilişkin faiz tutarının yeniden hesaplanması suretiyle karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının temyize konu kabule ilişkin kısmının bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyorum.

YORUM EKLE