Memurluğa  iade edilenlere ödenecek maaş hk  Anayasa mahkemesi kararı 

Memurluktan atıldıktan sonra ve memurluğa mahkeme kararı ile tekrar atananlara görevden uzakta oldukları dönemde çalıştıkları dönemlerde aldıkları maaşların ödenecek toplu maaştan mahsup edilmesi uygulaması anayasa mahkemesince görülen davada mülkiyet ihlali olarak görüldü 

TSK dan atılan bir astsubay TSK'da çıkarılma kararının kaldırılmasına ve ödenmeyen aylıklarının hak ediş tarihinden itibaren ödenmesi için dava açmış ve göreve iade ve ödenmeyen maaşların ödenmesi yönünde karar vermiştir.

Mahkeme kararına istinaden ilgiliyi göreve başlatan  idare, ödenmeyen aylıkları hesap ederken,  görevden atılan davacının görevden uzak olduğu dönemlerde özel sektörde çalışarak elde ettiği gelirleri ödeme aşamasında ödenecek olan maaştan mahsup ederek ödemiştir.Konunun anayasa mahkemesine bireysel başvuru suretiyle taşınması sonucunda Anayasa mahkemesi görevden atılan memurun görevde olmadığı sürelerde özel sektörde çalışarak elde ettiği gelirlerin göreve iade esnasında alınacak olan maaştan mahsup edilmesini hak ihlali olarak görmüştür ve bu yönde karar vermiştir.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

DAVUT YILDIZ BAŞVURUSU

: 2020/12623

: 5/9/2023

-BAŞVURUNUN KONUSU

Başvuru, mahkeme kararının icra edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına İlişkindir.

a BAŞVURU SÜRECİ

Başvuru 9/4/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

Başvuru formu ve eklerinde ifâde edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

A* Uyuşmazlığın Arka Planı

Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde 57. Topçu Tugay Komutanlığında astsubay olarak görev yapmakta iken İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca 2010 yılında başlatılan ve kamuda kumpas soruşturması adıyla bilinen soruşturma Özerine açılan kamu davasında zincirleme olarak kişisel verileri kaydetme ve suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma suçu isnadıyla sanık olarak yargılanmıştır. Bu davada aralarında başvurucunun da olduğu tüm sanıklar, İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/2/2016 tarihli kararıyla isnat edilen suçlan işlemedikleri sabit görüldüğü gerekçesiyle beraat etmiştir. Anılan karar Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 21/10/2016 tarihli kararıyla onanmıştır-

Başvurucu hakkında idari tahkikat süreci başlatılmıştır. Yukanda belirtilen kamu davası kapsamında düzenlenen iddianame» iddianameye ekli dijital materyaller ve başvurucunun kişisel bilgisayarlarından elde edilen cinsel hayatına dair bazı fotoğraf ve videolar esas alınarak başvurucunun fotoğraf ve videolardaki davranışlarının TSK'nın ahlak anlayışıyla uyuşmadığı belirtilmek suretiyle başvurucu hakkında ahlaki durum gerekçe gösterilerek 27/1/2014 tarihli üçlü kararname ile TSK'dan ayırma İşlemi tesis edilmiştir.

Başvurucu» söz konusu İşleme karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYÎM) Millî Savunma Bakanlığı (İdare) aleyhine dava açmıştır. Yapılan yargılamalar sonunda dava reddedilerek kesinleşmiştir. Bunun Üzerine başvurucu, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi $X ve değerleri (B. No: 2015/2738, 21/3/2018) kararında başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varmış ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına hükmetmiştir.

Yeniden Yargılama Süreci

Anayasa Mahkemesinin karen Üzerine İzmir 3. İdare Mahkemesince (İdare Mahkemesi) AYÎMrin davanın reddine dair 4/2/2015 tarihli kararı kaldırılarak yeniden yargılamaya başlanmıştır. îdare Mahkemesi 29/6X2018 tarihinde başvurucunun TSK’dan aynhnasma ilişkin işlemin iptali ile işlem sebebiyle ödenmeyen aylıklarının hak ediş tarihînden Ödenme tarihine kadar işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, Anayasa Mahkemesinin karan uyarınca başvurucuya İsnat edilen eylemlerin TSK'ıun işleyişi üzerindeki etkisi ve risklerinin açıklanmasının İstendiği ancak davalı İdarece birtakım belgeler gönderilmiş ise de herhangi bir açıklama yapılmadığı izah edilmiştir. Böylece başvurucunun özel hayatına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatı üzerindeki etkileri ile TSKtan işleyişi üzerindeki etkisi ve riskleri açıklanmadan tesis edilen ayırma işleminde özci hayatın gizliliği hakkına müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği, müdahalenin demokratik toplumda gerekli ve ölçülü olmadığı kabul edilmiştir.

Taraflarca İdare Mahkemesinin 29/6/2018 tarihli kararına karşı istinaf talebinde bulunulmaması nedeniyle I4/10/20IÜ tarihinde kesinleştirme şeriri düzenlenmiştir.

C. İşlemin İptali Davası Süreri

idare Mahkemesinin 29/6/2018 tarihli kararma istinaden İdarece başvurucunun 2/2/2014-45/10/2018 tarihleri arasındaki tüm maaşı işlemiş faiziyle birlikte hesaplanmıştır. Ardından  devlet memurluğundan uzaklaştırıldıktan sonra özel sektörde sigortalı olarak çalışmaya başlayan başvurucunun 2014-2018 yıllan arasında elde ettiği 106.110,48 TL gelir ödenecek tutardan mahsup edilerek ödeme yapılmıştır.

Başvurucu, bunun üzerine Ödemenin eksik olduğunu İleri sürerek ödenmeyen 106410,48 TL’nin hak ediş tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte Ödenmesi talebiyle 24/12/2018 tarihînde îdare aleyhine İzmir 4. îdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.

Mahkeme 24/10/2019 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; maddi tazminat hesaplanırken hukuka aykırı işlem nedeniyle uğranılan kayıpların tam olarak telrrlcnnıesi, elde edilen fayda ve gelirlerin de bu miktardan mahsup edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Somut olayda uğranılan zararın İdarece tazmini, Anayasa’nın 125. maddesinden kaynaklanan bîr zorunluluk olmakla birlikte başvurucunun yoksun kaldığı parasal haklan hesaplanırken memuriyetten ayrı  kaldığı tarih aralığında sigortalı olarak çalışıp elde ettiği gelirin andan ödemeden mahsup edilmesi gerekti^ açıklanmıştır. Buna göre de İdarenin başvurucunun memuriyetten ayrı  kaldığı sürelere İlişkin olarak sigortalı çalışmalarından elde ettiği 106.110,48 TL gelirin geçmişe dönük maaş ve parasal hak Ödemesinden mahsup edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.

Başvurucu bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Daire 5/3/2020 tarihlinde istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir.

Nihai karar, başvurucu vekiline 18/3/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 9/4/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

İLGİLİ HUKUK

2024  4 b spor uzmanı maaşı 2024 4 b spor uzmanı maaşı
  1. hukuk için bkz. [GKJ, B. No: 2018/27882, 27/10/2021, §§

İNCELEME VE GEREKÇE

Anayasa Mahkemesinin 5/9/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

Başvurucunun İddiaları

Başvurucu; memuriyetten uzaklaştırıldığı dönem İçin ödenmeyen özlük ve parasal haklarmrn tahakkuk tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine İdare Mahkemesince karar verildiğini, bu karar uyarınca herhangi bir kesinti işlemi yapılmaksızın maaşının tam olarak ödenmesi gerekirken sigortalı çalışmalanndan elde ettiği gelirin mahsup edilmesinden yakınmışım Başvurucu bununla birlikte İdare Mahkemesi kararının gereğinin aynen yerine getirilmesi gerekirken yaşamını devam ettirebilmesi için asgari ücretle çalışıp elde ettiği gelirin idare Mahkemesi kararma rağmen mahsup edilmesinin hakkaniyete uygun olmadığını belirterek mülkiyet hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Değerlendirme

Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı* kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir

“Herkes, mülkfyet ve miras haklarma sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir."

Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu taralından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifim kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir

Kabul Edilebilirlik Yönünden

Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin, iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Esas Yönünden

Mülkün Varlığı

Anayasahun 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1Z7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların Üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar İle fikri hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri* B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60). Anayasanın 35. maddesi kapsamındaki mülkiyet hakkının ihlal edildiğim İleri süren başvurucu, böyle bir hakkın varhğniı kanıtlamak zorundadır (Cemile Ünlü* B. No: 2013/382,16/4/2013, § 26).

Somut olayda devlet memurluğundan uzaklaştırılması sebebiyle mahrum kaldığı ücretlerin başvurucuya ödenmesi gerektiği İdare Mahkemesi kararıyla tespit edilmiştir. Bu durumda başvurucunun devlet memurluğundan çıkarıldığı tarihten tekrar memurluğa atandığı tarihe kadarki ücretlerinin başvurucu yönünden mülk teşkil ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

Genel İlkeler

Anayasanın 2. maddesinde belirtilen hukuk devletî eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan, kaçman, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir (AYM, E.2017/16, K.2019/64,24/7/2019, § 43).

Bu noktada, hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; AYM, E.2020/80, K22021/34,29/4/2021, § 25).

Hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün sağlanabilmesi için ise devletin her türlü işlem ve eyleminin yargı denetimine açık olması gerekir. Nitekim Anayasa*nın 125. maddesinin birinci fikrasınm ilk cümlesinde "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” denilmek suretiyle bu husus anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. Ancak hukuk güvenliğmin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması İçin devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulması yeterli olmayıp yargı mercileri tarafından verilen kararlar gecikmeksizin uygulanmalıdır. Yapılan yargısal denetim neticesinde bir işlemin hukuka aylan olduğu tespit edilmesine rağmen işlemin iptali yönündeki kararın uygulanmaması, devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulmasını anlamsız hâle getirir. Zira hukuk güvenliği ve hukukim üstünlüğü sadece hukuka ayfanlıklarm tespit edilmesiyle değil bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldınlmasıyla sağlanabilir (AYM, E.2012/73, K.2013/107,3/10/2013).

Anayasa’nın 138, maddesinin dördüncü fıkrasına göre yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu hükümde mahkeme kararlarına uyma ve bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare lehine herhangi bir istisnaya yer verilmemiştir. Yargı kararlarının, ilgili kamu makamlarınca zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün olmaz. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında icra edilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple Anayasa'mn 2. maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlannm zamanında icra edilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Arman klazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 61).

Mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından Anayasa’mn 35. maddesi -Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere- mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarnu sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkâmmn tanınması güvencesini kapsamaktadır (ZS/fye Özfârk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir Yazıcı [GKJ, B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71). Mülkiyet hakta kapsamında nihai ve icrai nitelikteki bir yargı kararının uygulanmaması Anayasa’mn 35. maddesinde öngörülen haktan korunmasına ilişkin söz konusu güvenceleri de ortadan Mdmnaktadır (EroIAksoy (2) [GK], B. No: 2016/11026,12/12/2019, § 71).

Anayasa Mahkemesi mülkiyet hakkına yönelik nihai bir yargı kararının uygulanmamasının ihlale yol açtığını daha önce çeşidi kararlarında kabul etmiş ve ilgili mahkeme kararım uygulamakla görevli kamu makamlarının kararın uygulanmasını engellemesinin veya kararı uygulamada gerekli özeni göstermemesinin Anr;yWnın 35. maddesinin İhlali anlamına geldiğini vurgulamıştır (Erol Aksoy (2), §§ 75-84; Seyhan, §§ 50-66; Kenan Yüdmm ve Turan Yıtârm, B. No: 2013/711,3/4/2014, §§ 55-75; Mehmet Hocaogu, B. No: 2013/3207, 15/10/2015, §§ 59-74; Necdet Çetinkaya, B. No: 2013/7725, 24/3/2016, §§ 64-73; Ali Kayan, B. No: 2015/9814,20/3/2019, §§ 69-75).

e. İlkelerin Olaya Uygulanması

Somut olayda TSK bünyesinde astsubay olarak görev yapmakta iken devlet memurluğundan uzaklaştırılan başvurucu» açtığı dava neticesinde İdare Mahkemesince devlet memurluğundan çıkarma işleminin iptalin», ödenmeyen özlük ve parasal haklarının tahakkuk tarihinden itibaren işleyecek yasal feizi ile birlikte ödenmesine karar verilmiştir. Başvurucuya memurluktan uzaklaştırıldığı tarih ile memurluğa iade edildiği tarih arasındaki tüm maaşı işlemiş faiziyle birlikte hesaplandıktan sonra 2014-2018 yıllan arasında sigortalı olarak çalışan başvurucunun asgari ücret üzerinden elde ettiği 106.110,48 TL gelir mahsup edilerek ödeme yapılmıştır. Başvurucu, esas olarak mahsup edilen ücret nedeniyle idarenin idare Mahkemesi karanın tam olarak icra etmediğinden yakmmıştır.

İdari mahkemelerce iptal karan verilmesi, İdari işlemin hukuksal varlığını sona erdirir. Bununla birlikte İdarenin iptal edilen işlemin etkilerini gidermek için -gerekirse yeni bir İşlem tesis etmek de dâhil olmak üzere- her türlü tedbiri alma yükümlülüğü doğar. İdarenin bu yükümlülüğünün dayanağı kuşkusuz Anayasa'mn emredici nitelikteki 138. maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Nitekim 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin (I) numaralı fıkrasında da İşlemi tesis eden idarenin iptal kararının gereğini gecikmeksizin ve her hâlde kararın kendisine ulaştığı tarihten itibaren otuz gün içinde yerine getirmesi gerektiği hükme bağlanmaktadır. Dolayısıyla idarenin aleyhine verilmiş, ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının bulunduğu açıktır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Nebi Seyhan, § 51; Alaeddin Bayram, B. No: 2019/25857,31/3/2022, § 29).

iptal kararının uygulanmasının anayasal olarak zorunlu olduğu hususunda duraksama bulunmamakla birlikte bazı hâllerde kararın ne şekilde uygulanacağı açık olmayabilir. Bu gibi hâllerde İdarenin mahkeme kararının nasıl uygulanacağını belirleme hususunda belli ölçüde tekdir yetkisine sahip olduğunun kabulü gerekir. Bununla birlikte idarenin haiz olduğu bu takdir yetkisi hiçbir zaman işlemin uygulanmasmdan kaçınılacak bir yöntemin tercih edilmesini içermemektedir (Şeyhmus Aliuğrul, B. No: 2017/38317, 13/1/2021, § 60).

idare Mahkemesi kararının uygulanıp uygulanmadığının incelenmesinde davanın konusunun ve iptal kararının gerekçesinin tespiti önem taşımaktadır (Nebi Seyhan, § 54). Somut olayda idare Mahkemesinin 29/6/2018 tarihli kararıyla, devlet memurluğundan çıkarma işleminin iptaline ve Ödenmeyen özlük haklarının ve parasal hakların tahakkuk tarihinden itibaren işleyecek yasal feizi ile birlikte ödenmesine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde başvurucunun memurluktan çıkarılmasının hukuka aykırı olduğu açıkça belirtilmiştir.

Buna göre idare Mahkemesi kararırım uygulanması, başvurucunun memurluktan çıkarıldığı tarih ile memurluğa iade edildiği 2/2/2014-15/10/2018 tarihleri arasındaki özlük ve parasal haklarının tahakkuk tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesini gerektirmektedir. Ancak idarece 2014 yılında özel sektörde sigortalı olarak çalışmaya başlayan başvurucunun 2014-2018 yıllan arasında asgari ücret üzerinden elde ettiği 106.110,48 TL gelir mahsup edilerek Ödeme yapılmıştır.

idarenin idare Mahkemesi kararında ulaşılan bu sonuçla çelişecek bir değerlendirme yapması, ardından bu mahsup işlemine karşı açılan davada da bu mahsup işleminin hukuka uygun bulunması mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Mahkeme kararındaki yorumun yanlış olduğunun düşünülmesi o kararın gereğinin yerine getirilmemesini meşrulaştırmadığı gibi hukuksal yorum farklılıkları da hukuki ve fiilî imkânsızlık sebebi olarak sunulamaz (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Nebi Seyhan, § 57).

Anayasa'nm 138. maddesi, idare Mahkemesinin kararının gereğinin İdare tarafindan kendiliğinden ve tam olarak yerine getirmesini zorunlu kılmaktadır. Bu anlamda idarenin İdare Mahkemesinin kararını mahsup yaparak eksik icra etmesi Anayasa'nın 138. maddesini açıkça ihlal etmiştir.

Tüm bu şartlar gözetildiğinde mahkeme kararının İcra edilmediği anlaşılmakla Anayasa'mn 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3» Giderim Yönünden

Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini vc yeniden yargılamaya hükmedilmesin! talep etmiştir.

Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilcrince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya Özgü yeniden yargılama kurumun ırn Özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan |GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; AligülAlkaya ve diğerleri (2)t B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53*60, 66; Kadri Enle Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949,21/1/2021, §§ 93-100).

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

Anayasa'mn 35. maddesinde güveni» altına alınan mülkiyet haklanın İHLAL EDİLDİĞİNE,

Kararın bir Örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 4. İdare Mahkemesine (E.2018/1677, K.2019/1069) GÖNDERİLMESİNE,

446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet Ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten Ödeme tarihîne kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Millî Savunma Bakanlığı İle Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 5/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Editör: Haber Merkezi