Danıştay, doktorların özel muayene açabilmeleri konusunda kararını verdi

Danıştay, doktorların özel muayene açabilmeleri konusunda kararını verdi

Danıştay, doktorların özel muayene açabilmeleri konusunda kararını verdi

Danıştay, doktorların özel muayene açabilmeleri konusunda kararını verdi

Danıştay, doktorların özel muayene açabilmeleri konusunda kararını verdi

Danıştay, doktorların özel muayene açabilmeleri konusunda kararını verdi

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, doktorların özel muayene açıp açamayacakları konusunda yeni bir karar verdi.  İdari Dava Daireleri Kurulunun 2020/1178 E. ve 2021/1410 K. nolu kararına göre, 18 Ocak 2014 tarihinde özel muayanehanesi olmayanlar bu tarihten sonra özel muayenehane açamayacaklar.  

T.C.

D A N I Ş T A Y

İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU

Esas No : 2021/1178

Karar No : 2021/1410

TEMYİZ EDEN (DAVACI) :

VEKİLİ :

KARŞI TARAF (DAVALI) VEKİLİ

İSTEMİN KONUSU______________ :_ Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesinin

18/03/2021 tarih ve E:2021/595, K:2021/430 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :

Dava konusu istem: ................... Üniversitesi.. Tıp Fakültesinde öğretim üyesi olan davacının muayenehane açma isteminin reddine ilişkin 19/12/2018 tarih ve 432.99 sayılı işlemin iptali istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Ankara 10. İdare Mahkemesinin 20/06/2019 tarih ve E:2019/203, K:2019/1257 sayılı kararıyla;

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun Geçici 64. maddesinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesinin 09/04/2014 tarih ve E:2014/61, K:2014/6 sayılı yürürlüğün durdurulması kararının gerekçesi ve bu karardan sonra yayımlanan 2014/8 sayılı Genelge uyarınca halihazırda serbest meslek faaliyetinde bulunanlara aynı şekilde faaliyetlerine devam etme hakkı tanındığı, yeni serbest meslek faaliyetinde bulunmayanlara bu hakkın tanınmadığı, hukuk güvenliği açısından davacının anılan yasal düzenlemelerden kaynaklı olarak muayenehane faaliyetini sonlandırmasının söz konusu olmadığı gibi, belirtilen tarih itibarıyla fiilen faaliyette olmadığı anlaşıldığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesinin 13/11/2019 tarih ve E:2019/757, K:2019/947 sayılı kararıyla; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

Daire kararının özeti: Danıştay Onuncu Dairesinin 07/12/2020 tarih ve E:2020/230, K:2020/5871 sayılı kararıyla;

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 36. maddesinde, öğretim elemanlarının çalışma esasları kısmi ve tam zamanlı çalışma esasına göre belirlenmiş ve bunlardan profesör ve doçent olanların kısmi statüde çalışabilmelerine olanak sağlanmışken, söz konusu maddede 30/01/2010 tarih ve 27478 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan ve kamuoyunda 'Tam Gün Yasası' olarak anılan 5947 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemelerle, profesör ve doçentlerin kısmi statüde çalışmalarına son verildiği, yükseköğretim kurumlarında görev yapan öğretim elemanlarının tamamının üniversitelerde devamlı statüde çalışmalarının öngörüldüğü; ancak, Anayasa Mahkemesinin 16/07/2010 tarih ve E:2010/29, K:2010/90 sayılı kararı ile bu düzenlemelerin bir kısmının iptal edildiği;

Anılan kararda vurgulanan, öğretim üyelerinin kendilerine özgü konumları dikkate alınarak kanun koyucu tarafından, 26/08/2011 tarih ve 28037 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 650 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeni bir düzenleme yapıldığı ve öğretim elemanlarının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 28. maddesine tabi oldukları kuralına yer verildiği, bununla birlikte öğretim üyeleri açısından ayrıksı bir düzenleme yapılarak, öğretim üyelerine Kanun'da belirtilen şartları sağlamaları koşuluyla mesai saatleri dışında yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde meslekî faaliyette bulunabilme ve meslek veya sanatlarını serbest olarak icra edebilme imkânı getirildiği, ancak bu kuralın da, Yetki Kanunu kapsamında olmadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği;

Nihayet; kanun koyucu tarafından, 18/01/2014 tarih ve 28886 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 6514 sayılı Kanun ile 2547 sayılı Kanun'un 36. maddesinde yapılan değişiklikle, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olan öğretim elemanlarının , maddede belirtilen ve profesör ve doçent kadrosunda olan öğretim üyeleri için getirilen bazı istisnalar dışında, mesai saatleri dışında serbest meslek faaliyetinde bulunmaları ve özel sağlık kuruluşlarında çalışmalarının yeniden yasaklandığı ve bu kuralın Anayasa Mahkemesince Anayasa'ya uygun bulunduğu;

Diğer taraftan, aynı Kanun ile 2547 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 64. maddede ise, bu maddenin yürürlüğe girdiği (18/01/2014) tarih itibarıyla mesai saatleri dışında serbest meslek faaliyetinde bulunmakta veya özel kuruluşlarda çalışmakta olan öğretim üyelerinin, bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde bu faaliyetlerini sona erdirmeleri gerektiği; bu süre içinde faaliyetlerini sona erdirmeyen öğretim üyelerinin üniversiteyle ilişiklerinin kesileceği yönünde düzenlemeye yer verildiği;

Anılan Geçici 64. maddenin, Anayasa Mahkemesinin 09/04/2014 tarih ve E:2014/61, K:2014/6 sayılı kararı ile esas hakkında karar verilinceye kadar yürürlüğünün durdurulduğu ve sonrasında 07/11/2014 tarih ve E:2014/61, K:2014/166 sayılı kararı ile iptaline karar verildiği;

Anılan kararın; yargı kararları sonrası tam zamanlı çalışan öğretim üyelerinin, mesai saatleri sonrası serbest olarak çalışabilecekleri yönünde oluşan kanaat ve beklenti nedeniyle üniversite dışındaki serbest çalışmalarını planladıkları, ekonomik ve sosyal hayatlarını bu koşulları öngörmek suretiyle belirledikleri, öğretim üyelerinin var olan durumun devam edeceğine dair oluşan beklenti ve kanaat nedeniyle planladıkları faaliyet ve çalışmaları ile bunlar gereğince yaratılan hukuki durumlarını dava konusu kurallar gereğince sona erdirmek zorunda olmasının hakkaniyete aykırı olduğu, öğretim üyelerinin bu statülerinin belli bir süre devam edeceğine ilişkin meşru bir beklentilerinin oluştuğu ve bu beklentinin hukuki güvenlik ilkesi gereğince korunması gerektiği, ayrıca kanun koyucunun aynı konuyla ilgili pek çok kanun çıkarmış olmasının da söz konusu öğretim üyelerinin hukuki durumları bakımından belirsiz bir durum yarattığı, duraksamalara neden olduğu gerekçesine dayandığı;

Tüm hukuksal süreç ve Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde, 2547 sayılı Kanun'un Geçici 64. maddesinin yürürlüğe girdiği tarihte mesai sonrası çalışan ve serbest meslek faaliyetinde bulunan öğretim üyelerinin, Geçici 64. maddenin Anayasa Mahkemesince yürürlüğünün durdurulması ve akabinde iptali üzerine bu faaliyetlerine devam edebilecekleri;

Bununla birlikte, 6514 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen süreçte serbest meslek icra etme hakkı olan öğretim üyelerinden, serbest meslek icra etmekte olanlar ile serbest meslek icra etmeyenlerin mesai saatleri sonrası serbest olarak çalışabilmeleri bakımından hukuksal olarak eşit statüde oldukları;

Bu nedenle, anılan süreçte serbest meslek icra eden öğretim üyeleri gibi serbest meslek icra etmeyen öğretim üyelerinin de Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde belirtildiği şekilde haklı bir beklentileri bulunduğunun ve haklı beklentileri korunarak 6514 sayılı Kanun'un yürürlük tarihinden sonra da serbest meslek icra edebileceklerinin hukuk devleti ilkesinin bir uzantısı olan hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik ilkeleri uyarınca kabulü gerektiği;

Ayrıca; dava konusu işlemin gerekçesinde yer verildiği şekliyle, Geçici 64. maddenin Anayasa Mahkemesince yürürlüğünün durdurulması üzerine, sadece bu maddenin yürürlüğe girdiği 18/01/2014 tarihi itibarıyla mesai sonrası çalışan ve serbest meslek faaliyetinde bulunan öğretim üyelerinin bu faaliyetlerinin devam edeceğinin kabulünün aynı hukuki statüde bulunanlara farklı uygulama yapılması sebebiyle eşitlik ve hakkaniyet ilkelerine de aykırı olacağı;

Bu durumda, 6514 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen süreçte öğretim üyesi kadrosunda yükseköğretim kurumunda görev yaptığı ve bu süreçte muayenehane açma hakkı olduğu dosya içeriğinden anlaşılan davacı, hukuki güvenlik, hukuki belirlilik ve eşitlik ilkeleri gereği 6514 sayılı Kanun'un yürürlük tarihinden sonra da serbest meslek icrasında bulunabileceğinden, davacının muayenehane açma başvurusunun muayenehane uygunluk şartları bakımından değerlendirilmesi gerekirken, 18/01/2014 tarihi itibarıyla muayenehanesinde serbest meslek faaliyetinde bulunmadığı için muayenehane açamayacağından bahisle isteminin reddi yönünde tesis edilen işlemde hukuka uyarlık görülmediği, bu itibarla, davanın reddi yönünde verilen İdare Mahkemesi kararına ilişkin istinaf isteminin reddine dair temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesinin 13/11/2019 tarih ve E:2019/757, K:2019/947 sayılı kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararının özeti: Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesinin 18/03/2021 tarih ve E:2021/595, K:2021/430 sayılı kararıyla;

Konu ile ilgili mevzuatın yukarıda özetlenen süreci bir bütün olarak ele alındığında aşağıdaki tespitlerin yapıldığı;

6514 sayılı Kanun'un 11. maddesiyle 2547 sayılı Kanun'un 36. maddesinde yapılan ve 18/01/2014 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikten sonra, 2547 sayılı Kanun'a göre görev yapmakta olan öğretim elemanlarının, mesai saatleri dışında olsa dahi özel sağlık kuruluşlarında çalışmaları ve muayenehane açmak suretiyle mesleklerini serbest olarak icra etmelerinin yasaklandığı;

Bu yasağa yine aynı Kanunla getirilen tek istisnanın, söz konusu öğretim elemanlarından profesör ve doçent olanların; her bir ana bilim dalındaki kadrolu profesör ve doçent sayısının yüzde ellisini geçmemek, bir yıla kadar kurumsal sözleşme yapılmak ve geliri üniversite döner sermayesi hesabına kaydedilmek şartıyla ve ilgilinin muvafakati ile mesai dışında özel hastaneler veya vakıf üniversitesi hastanelerinde çalıştırılabilmeleri olduğu;

Söz konusu öğretim elemanlarına mesai saatleri dışında olsa dahi özel sağlık kuruluşlarında çalışma ve muayenehane açma yasağı getiren hükmün, iptali talebiyle Anayasa Mahkemesine başvurulduğu ancak Mahkemece Anayasa'ya aykırı bulunmadığı ve yasak getiren ana hükmün değil, yasaklama hükmünün yürürlüğe girdiği tarih (18/01/2014) itibarıyla mesleğini serbest olarak icra etmekte veya özel bir sağlık kuruluşunda çalışmakta olanların durumunu düzenleyen geçiş düzenlemesinin (2547 sayılı Kanun'un Geçici 64. maddesi) iptal edildiği;

2547 sayılı Kanun'a eklenen ve Anayasa Mahkemesince iptal edilen Geçici 64. maddenin kapsamının hükümde açıkça belirlendiği, hükmün yürürlüğe girdiği 18/01/2014 tarihi itibarıyla mesai saatleri dışında serbest meslek faaliyetinde bulunmakta veya özel kuruluşlarda çalışmakta olan öğretim üyelerinin, anılan tarihten itibaren üç ay içinde bu faaliyetlerini sona erdirmeleri, bu süre içinde sona erdirmeyen öğretim üyelerinin üniversiteyle ilişiklerinin kesilmesinin öngörüldüğü;

Bu hükmün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesinin ilk ve en bariz sonucunun ise, 18/01/2014 tarihi itibarıyla mesai saatleri dışında serbest meslek faaliyetinde bulunmakta veya özel kuruluşlarda çalışmakta olan öğretim üyelerinin, anılan tarihten itibaren üç ay içinde bu faaliyetlerini sona erdirmelerinin gerekmemesi ve bu nedenle üniversiteyle ilişiklerinin kesilmesi gibi bir durumun söz konusu olmaması, bir başka ifadeyle, bir taraftan üniversitedeki görevlerine devam ederken diğer taraftan mesai saatleri dışında serbest meslek faaliyetine veya özel kuruluşlarda çalışmaya devam edebilmeleri olduğu;

Geçici 64. maddenin iptaline ilişkin 07/11/2014 tarih ve E:2014/61, K:2014/166 Anayasa Mahkemesi kararı bir bütün olarak incelendiğinde, çizilen bu çerçevenin genişletilmesi anlamına gelecek bir açıklama ve gerekçe içermediği, esas itibarıyla geçiş süreci için tanınan üç aylık sürenin kısa bulunduğu ve bu kısa süre sonunda istifa etmiş sayılma ve ilişik kesme işlemlerinin uygulanmasının öngörülmüş olmasının, karara dayanak yapılan hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik ilkelerine aykırı bulunduğunun görüldüğü;

Yine kararda, geçmişte herhangi bir tarihte serbest meslek faaliyetinde bulunmuş olmak ya da özel sağlık kuruluşlarında çalışmış olmaktan söz edilmediği, yargı kararları sonrasında oluşan durum nedeniyle mesai sonrası çalışmalarını planlayan, ekonomik ve sosyal hayatlarını buna göre belirleyen öğretim üyelerinde, var olan durumun ve statünün belli bir süre devam edeceği yönünde meşru bir beklenti oluştuğu ve bu meşru beklentinin korunması gerektiği ifade edildiği ve bu durumun ilgililer yönünden bir kazanılmış hak teşkil etmeyeceğinin özellikle vurgulandığı;

Kararın bütünü dikkate alındığında, "var olan durum"dan kastın, yasaklayıcı hükmün hemen öncesindeki durum olduğu ve Anayasa Mahkemesince, "var olan durum"un "yeni durum"a uydurulması için tanınan sürenin azlığı ve buna karşılık, süre sonunda yeni duruma uyum sağlanmamış olmasına bağlanan neticelerin (istifa etmiş sayılma ve ilişik kesilmesi) sertliği nedeniyle geçiş düzenlemesinin iptaline karar verildiği sonucuna ulaşıldığı;

Yukarıda yapılan tüm açıklama ve değerlendirmelere göre; 2547 sayılı Kanun'un 36. maddesinde 6514 sayılı Kanunla yapılan ve anılan Kanun'a göre görev yapmakta olan tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olan öğretim elemanlarının, mesai saatleri dışında olsa dahi özel sağlık kuruluşlarında çalışmaları ve muayenehane açmak suretiyle mesleklerini serbest olarak icra etmelerini yasaklayan değişiklikten ve bu değişikliğe ilişkin geçiş sürecini düzenleyen ve 6514 sayılı Kanunla 2547 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 64. maddenin Anayasa Mahkemesince iptalinden sonra ancak anılan düzenlemelerin yürürlüğe girdiği 18/01/2014 tarihi itibarıyla mesai saatleri dışında geçmiş tarihlerde yürürlükte olan mevzuata uygun olarak serbest meslek faaliyetinde bulunmakta veya özel kuruluşlarda çalışmakta olan öğretim üyelerinin bu çalışmalarına belli bir süre devam edebilecekleri yönündeki meşru beklentilerinin korunması ve bu çerçevede söz konusu çalışmalarına devam etmelerine müsaade edilmesi gerektiği;

Anılan tarihten önceki dönemlerde belirli zaman aralıklarında serbest meslek faaliyetinde bulunmuş veya özel sağlık kuruluşlarında çalışmış olmakla birlikte hangi sebeple olursa olsun bu çalışmalarını sonlandırmış olanların ise, yukarıda belirtilen çerçevede korunması gereken meşru bir beklentilerinden söz etmenin mümkün olmadığı, dolayısıyla bu durumda olanların yasaklayıcı düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra yaptıkları serbest ya da özel bir sağlık kuruluşunda çalışmalarına izin verilmesi yönündeki başvurularının reddinde hukuka aykırılık bulunmadığı;

Uyuşmazlık konusu olayda; .................. Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve

Hastalıkları Ana Bilim Dalında profesör unvanı öğretim üyesi olarak görev yapan davacının daha önceden muayenehanesi bulunmadığı, bu duruma göre 18/01/2014 tarihi itibarıyla serbest meslek faaliyeti yürütmediği açık olan davacının, serbest meslek faaliyetinde bulunmayı yasaklayan hükmün yürürlüğe girmesinden sonra muayenehane açabileceği yolunda hukuken korunması gereken meşru bir beklentisinin varlığından söz edilmesi mümkün olmadığından, muayenehane açma talebiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesi eklenmek suretiyle istinaf başvurusunun reddi yolundaki ilk kararda ısrar edilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, tıp doktoru olarak 22/12/2008 tarihinde doçent ünvanını aldığı ancak yaklaşık beş yıl sonra 26/02/2013 tarihinde doçentlik kadrosuna atandığı, bu haliyle esasen 2008 yılında yürürlükte bulunan mevzuata göre muayenehane açma hakkının bulunduğu, sonraki tarihlerde öğretim üyelerinin muayenehane açmalarına ilişkin muhtelif yasaklama hükümleri öngörülmekle birlikte Anayasa Mahkemesince bu hükümlerin iptal edildiği, oluşan durumda kendisi gibi bazı hekimlerin hakları olmasına rağmen bu haklarını kullanmayı öteledikleri, ancak en son 6514 sayılı Kanun'da yer alan yasaklama hükmünün Anayasa'ya aykırı bulunmadığı, bu durumun da henüz muayenehane açmamış öğretim üyeleri açısından haklı-meşru beklentilerinin ihlali sonucunu doğurduğu, 18/01/2014 tarihi itibarıyla muayenehanesi bulunmaması nedeniyle kazanılmış hakkı olmadığı kabul edilse dahi anılan tarihte hakkı olmasına rağmen bu hakkı kullanmamasının haklı beklentisi bulunduğu şeklinde kabul edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi ısrar kararının hukuka ve usule uygun bulunduğu, davacı tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen sebeplerin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ...................................... 'UN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, Üye Recep Kılıç'ın "temyiz istemine konu kararın Bölge İdare Mahkemesinin temyiz yolu açık olmayan kesin kararlarından olduğu" oyuna karşılık, kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 46. maddesinde sayılan temyize tâbi kararlardan olduğuna oy çokluğu ile karar verilerek işin esasına geçildi, gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Danıştay Onuncu Dairesinin yukarıda özetlenen 07/12/2020 tarih ve E:2020/230, K:2020/5871 sayılı kararında; 6514 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen süreçte serbest meslek icra etme hakkı olan öğretim üyelerinden, serbest meslek icra etmekte olanlar ile serbest meslek icra etmeyenlerin mesai saatleri sonrası serbest olarak çalışabilmeleri bakımından hukuksal olarak eşit statüde oldukları; bu nedenle Geçici 64. maddenin yürürlüğe girdiği 18/01/2014 tarihi itibarıyla mesai sonrası çalışan ve serbest meslek faaliyetinde bulunan öğretim üyelerinin bu faaliyetlerinin devam edeceğinin kabulünün aynı hukuki statüde bulunanlara farklı uygulama yapılması sebebiyle eşitlik ve hakkaniyet ilkelerine aykırı olacağı gerekçesine yer verildiği görüldüğünden, anılan tarih itibarıyla muayenehane faaliyetinde bulunarak serbest meslek icra eden öğretim üyeleri ile etmeyen öğretim üyelerinin bu uyuşmazlık bağlamında eşit statüde olup olmadıklarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Anayasa'nın "Kanun önünde eşitlik'" başlıklı 10. maddesinde; herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı, Devlet organları ve idare makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda oldukları hükmüne yer verilmiştir.

Bu kuralın, aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını, ayrıcalıklı kişi ve toplulukların oluşturulmasını engellediği, aynı durumda olanlar için farklı düzenleme yapılmasının eşitliğe aykırılık oluşturacağı, Anayasa'nın amaçladığı eşitliğin, mutlak ve eylemli eşitlik değil hukuksal eşitlik olduğu, bir diğer anlatımla aynı hukuki durumda olanlar için aynı, ayrı hukuki durumda olanlar için ayrı kurallar öngörülmesinin Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmeyeceği anlaşılmaktadır.

Nitekim Anayasa Mahkemesinin 07/05/2021 tarih ve 31477 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 04/02/2021 tarih ve E:2019/89, K:2021/10 sayılı kararında ve istikrar kazanmış birçok kararında da;

"...Anayasa’nın 10. maddesinde ...belirtilen kanun önünde eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı; aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, kişilere ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasada öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez..." değerlendirmesine yer verilmiştir.

Somut uyuşmazlıkta, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'na 18/01/2014 tarih ve 28886 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 6514 sayılı Kanun ile eklenen 36. maddenin 1. fıkrasının birinci cümlesinde; tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olan öğretim elemanlarının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 28. maddesi hükmüne tabi oldukları; Geçici 64. maddede ise; bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla mesai saatleri dışında serbest meslek faaliyetinde bulunmakta veya özel kuruluşlarında çalışmakta olan öğretim üyelerinin, bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde bu faaliyetlerini sona erdireceği; bu süre içinde sona erdirmeyen öğretim üyelerinin üniversiteyle ilişiklerinin kesileceği hükümlerine yer verilmiş; Anayasa Mahkemesinin 07/11/2014 tarih ve E:2014/61, K:2014/166 kararı ile anılan 36. maddede Anayasa'ya aykırılık bulunmadığına karar verilmiş, Geçici 64. madde yönünden ise;

"...Kazanılmış haklara saygı ilkesi, hukukun genel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Kazanılmış hak, özel hukuk ve kamu hukuku alanlarında genel olarak, bir hak sağlamaya elverişli nesnel yasa kurallarının bireylere uygulanması ile onlar için doğan öznel hakkın korunmasıdır. Kazanılmış bir haktan söz edilebilmesi için bu hakkın, yeni kanundan önce yürürlükte olan kurallara göre bütün sonuçlarıyla fiilen elde edilmiş olması gerekir. Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan, kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel niteliğe dönüşmüş haktır. Bir statüye bağlı olarak ileriye dönük beklenen haklar, kazanılmış hak niteliği taşımadığından; Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce mesai saatleri dışında serbest meslek faaliyetinde bulunmakta veya özel kuruluşlarda çalışmakta olan öğretim üyelerinin bu yönden kazanılmış haklarından söz edilebilmesi olanaklı değildir...Yargı kararları sonrası tam zamanlı çalışan öğretim üyeleri, mesai saatleri sonrası serbest olarak çalışabilecekleri yönünde oluşan kanaat ve beklenti nedeniyle üniversite dışındaki serbest çalışmalarını planlamış, ekonomik ve sosyal hayatlarını bu koşulları öngörmek suretiyle belirlemişlerdir. Öğretim üyelerinin var olan durumun devam edeceğine dair oluşan beklenti ve kanaat nedeniyle planladıkları faaliyet ve çalışmaları ile bunlar gereğince yaratılan hukuki durumlarını dava konusu kurallar gereğince sona erdirmek zorunda olması, aksi hâlde haklarında insan hayatında çok önemli bir hukuki sonuç doğuran istifa etmiş sayılma veya ilişik kesme işlemlerinin uygulanması hakkaniyete aykırıdır. Bu nedenle söz konusu öğretim üyeleri için yargı kararlarına güvenerek mesai sonrası çalışma ve faaliyette bulunmaları bu statünün kazanılmış hak olarak değerlendirilmesini olanaklı kılmasa da bu statülerin belli bir süre devam edeceğine ilişkin meşru bir beklenti oluşturduğu ve bu beklentinin hukuki güvenlik ilkesi gereğince korunması gerektiğinin kabulü gerekir. Ayrıca kanun koyucunun aynı konuyla ilgili pek çok kanun çıkarmış olması da söz konusu öğretim üyelerinin hukuki durumları bakımından belirsiz bir durum yaratmış ve duraksamalara neden olmuştur. Dolayısıyla dava konusu kurallar hukuk devletinin gereği olan hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik ilkelerine aykırıdır..." gerekçesiyle anılan hükmün iptaline karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin anılan kararında yer verilen gerekçeler de göz önüne alındığında, 2547 sayılı Kanun'un Geçici 64. maddesinin yürürlüğe girdiği 18/01/2014 tarihinden önce, mevzuat değişiklikleri ve yargı kararları çerçevesinde oluşan hukuki durumun müsaade etmesi sebebiyle ve yargı kararlarına güvenerek halihazırda mesai sonrası çalışan ve serbest meslek faaliyetinde bulunan öğretim üyelerinde, var olan durumun devam edeceğine dair beklenti ve kanaat oluştuğu, bu beklentinin, mevzuatta oluşan belirsiz durumlar nedeniyle öğretim üyelerinde, faaliyetlerinin belli bir süre devam edeceğine ilişkin meşru bir beklenti oluşturduğu ve bu beklentinin korunmasının hukuki güvenlik ilkesinin gereği olduğu sonucuna varılmaktadır.

Bu haliyle, 2547 sayılı Kanun'un 36. maddesinin 1. fıkrası uyarınca öğretim elemanlarının, kanunlarda belirtilen hâller dışında, memurların, mesleki faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamayacağını öngören 657 sayılı Kanun'un 28. maddesine tabi oldukları ve bu kapsamda muayenehane açamayacakları, Anayasa Mahkemesinin belirtilen iptal kararında yer alan gerekçeler göz önünde bulundurulduğunda; ancak Geçici 64. maddenin yürürlüğe girdiği 18/01/2014 tarihi itibarıyla usulüne uygun olarak muayenehane işletmekte olan veya özel sağlık kuruluşunda çalışmak suretiyle serbest meslek faaliyetinde bulunan öğretim üyelerinin haklı beklentileri korunarak faaliyetlerine devam edebilecekleri anlaşılmaktadır.

Diğer yandan, somut uyuşmazlıkta da olduğu gibi, 18/01/2014 tarihi itibarıyla serbest meslek faaliyetinde bulunmayıp, bu tarihten sonra muayenehane açmak isteyen hekimler açısından durum değerlendirildiğinde; bu hekimler 2547 sayılı Kanun'un 36. maddesinin 1. fıkrasının birinci cümlesi uyarınca muayenehane açamayacak olup, yukarıda aktarılan Anayasa Mahkemesi kararında da açıkça ifade edildiği üzere eşitlik ilkesi ancak, aynı durumda olan kişilere aynı kuralların uygulanmasını zorunlu kıldığından yalnızca, Anayasa Mahkemesinin Geçici 64. maddenin iptaline ilişkin kararında vurgulanan var olan durumun devam edeceği yönündeki beklentisi korunan, 18/01/2014 tarihi itibarıyla muayenehane açmak suretiyle serbest meslek icra eden hekimler anılan hususta birbirleriyle eşit statüde olup, hekimlere aynı kuralların uygulanması eşitlik ilkesinin gereğidir.

Bu durumda, 18/01/2014 tarihinde muayenehane faaliyetinde bulunmaksızın, sonrasında talepte bulunan hekimlerin, bu uyuşmazlık bağlamında 'var olan durum'larından söz edilemeyeceğinden, haklı beklentilerinin bulunduğu ve 18/01/2014 tarihi itibarıyla muayenehane faaliyetinde bulunan hekimler ile eşit statüde olduklarının kabulü mümkün değildir.

Zira, somut olayda, statüyü belirleyen husus "hekim olmak" değil, 18/01/2014 tarihi itibarıyla usulüne uygun olarak muayenehane faaliyetinde bulunmaktır.

Bu nedenle, yalnızca 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun uyarınca hekimlik yetki ve hakkına sahip olmak ya da 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu uyarınca profesör, doçent veya yardımcı doçent gibi akademik ünvanlara sahip olmak, yalnızca anılan kanunlar kapsamında bir eşit statü oluşturmaktadır. Bu statü, Geçici 64. maddenin iptaline ilişkin yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesinin E:2014/61 sayılı kararında açıkça vurgulanan hukuken korunması gereken beklentinin doğrudan kabul edilmesi sonucunu doğurmamaktadır. Aksi yorum Anayasa Mahkemesinin gerekçesi ile de bağdaşmayacaktır, zira kararda, haklı beklenti her hekim için değil yargı kararları sonucu var olan durumun devamı yönünde beklentiyle planlama yapan hekimler için kabul edilmiştir.

Bu haliyle, Anayasa Mahkemesinin anılan kararına göre, ancak 18/01/2014 tarihi itibarıyla usulüne uygun olarak muayenehane açmak suretiyle serbest meslek icra eden öğretim üyelerinin haklı beklentilerinin varlığından söz edilebileceğinden, yine ancak bu öğretim üyelerinin beklentilerinin korunması gerekmektedir.

Bu durumda, 18/01/2014 tarihi itibarıyla öğretim üyelerinin, aynı akademik unvanda olmaları, her anlamda eşit statüde oldukları anlamına gelmediği gibi bu uyuşmazlık bağlamında da yukarıda belirtildiği üzere eşit statüde oldukları kabul edilemeyeceğinden, 18/01/2014 tarihi itibarıyla muayenehane faaliyetinde bulunmayan ve 2547 sayılı Kanun'un 36. maddesi uyarınca muayenehane açması hukuken mümkün olmayan davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde Anayasa'nın 10. maddesinde ifade edilen eşitlik ilkesine ve hakkaniyete aykırı bir yön de bulunmamaktadır.

Öte yandan, Danıştay dava daireleri ile bölge idare mahkemelerinin temyize tabi kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan;

"a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,

Hukuka aykırı karar verilmesi,

Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması" sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

Sonuç itibarıyla, temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

Davacının temyiz isteminin reddine,

Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Ankara 10. İdare Mahkemesi kararına yönelik yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesinin 18/03/2021 tarih ve E:2021/595, K:2021/430 sayılı ısrar kararının ONANMASINA,

Bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın Ankara 10. İdare Mahkemesine gönderilmesine, 07/07/2021 tarihinde, kesin olarak oyçokluğu ile karar verildi.KARŞI OY

X- Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesinin 18/03/2021 tarih ve E:2021/595, K:2021/430 sayılı ısrar kararının, Danıştay Onuncu Dairesinin 07/12/2020 tarih ve E:2020/230, K:2020/5871 sayılı kararında yer alan gerekçe doğrultusunda bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.

12/12

Güncelleme Tarihi: 13 Kasım 2021, 13:12
YORUM EKLE